Bölümün ortalama okuma süresi 8 dakikadır. İyi okumalar dileriz.

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Çevirmen: QuantumPunch
Redaktör: akari
Son Okuma: Bertiel
Destekçilerimiz: Donatus, Echi_dna, Akari, Nurullqhx, Atakan Soner, Misertus, shingokuz, Lewysi, Taha Kurt, Künefe, agaligim, Katlicia, Lavedos, God’s Clown, Feylix, Samte
Destek vermek isterseniz TIKLAYIN!
Discord’a gelmek isterseniz TIKLAYIN!
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
???: “Gerçekten, Emilia-sama tam bir baş belası.”
Kalabalığın arasında yürüyen insanlara bakarken, genç kız elini alnına götürdü. Yorgun bir ifade takınıp homurdanıyordu belki ama normalde yüzü gayet sevimliydi. Keskin yüz hatları vardı. Sol gözü; kısa, şeftali pembesi saçlarının perçemiyle gizlenmişti. İlk bakışta “güzel bir kız” izlenimi verse de bu sevimliliğin ardında daha çok güçlü biriymiş izlenimi veriyordu.
Yüzündeki ifade serinkanlı ve umursamazdı. Açıkta kalan tek gözü, en ufak bir duygusunu bile ele vermiyordu.
Şehrin gürültüsü içinde gözlerini etrafında gezdirdi, hedef aldığı kişiden hâlâ bir iz yoktu. Derin bir iç çekti… Yine de bakışları hâlâ kararlıydı. Solgun teni ve narin vücudu bir balerini andırıyordu. Küçük sevimli bir hayvan gibi görünen ama bundan çok daha fazlası olan bir Oni’ydi o. Başkent Lugunica’nın sokaklarında bir hizmetçi kıyafetiyle yürüyordu—— bu hâliyle bakışları üstüne çekmemesi olanaksızdı.
Elbette bu kıyafet efendisinin zevklerine göre belirlenmişti. Ama Ram’ın böylesine bir kıyafete itirazı yoktu. Sokaktaki insanların meraklı bakışlarına çoktan alışmıştı.
Ram: “——‘Burada biraz beklesen yeter.’ dedi, ne sinir bozucu.”
Kendi efendisinin “efendisi”ni bulamadığı için memnuniyetsiz bir şekilde omuz silkti.
Pembe saçlı bu kızın adı Ram’dı. Soyadı yoktu—— sadece Ram’dı.
Ejderha Krallığı’nın asilzadelerinden olan Roswaal L. Mathers’ın hizmetçisiydi. O gün de bu yüzden başkente gelmişti.
Lugunica Krallığı’nın başkenti olan bu şehir, ülkenin en canlı noktasıydı. Ram buraya defalarca gelmiş, efendisinin emirleri doğrultusunda sokaklarını ezberlemişti. Ama şehre özel bir ilgisi olduğunu söylenemezdi, yine de——
Ram: “Her zamanki Emilia. O, zaten başından beri Ram’ın böyle bir hedefi gözden kaybedeceğini söylemişti.”
(Ç.N: Burada ‘O’ kelimesinin karşılığı ‘He’ olmakla beraber bahsedilen kişi büyük ihtimalle Roswaal.)
Hedefinin kişiliğini şöyle bir tarttıktan sonra, Ram kalabalığın içinde bir sağda solda dolaşarak onu aramaya devam etti.
Eğer ki…
Eğer ki birisi kaybolduktan sonra henüz on beş dakika bile geçmemişse bütün şehri baştan aşağı aramak saçmalıktır. Asıl yapılması gereken şey, ayrıldığınız noktadan ne kadar uzağa gitmiş olabileceğini kestirmektir. Örneğin kız en başta sol tarafa gittiyse ve siz de yanlış tarafa giderseniz geçmiş olsun. Artık onu bulmanız çok güçtür.
Ram: “Basit bir mektubu bile götüremiyor. Ram, Emilia-sama’nın o bitmek bilmez merakını suçlamalı. Bu hafife alınmıştı. Ram’ın suçu yok.”
Ram, şu anki efendisini—— ya da daha doğrusu, o anda gözden kaybolmuş olan efendisini—değerlendirdi. Ve sonucu da ortadaydı.
Her ne kadar saçma da olsa, Ram bu gelişmelerden hiç ama hiç memnun değildi.
Ram: “Buluşacak bir yer belirleseydi bari. Faydası yok. Duru görümle bile, Ram bu kadar çok insanla başa çıkamaz…”
???: “Hey Hey! Sen oradaki, hizmetçi kıyafetli!”
Ram: “…Sonuç olarak, böyle durumlarda insanlara tek tek sormaktan başka çare kalmıyor. Ne kadar can sıkıcı.”
???: “Hey Hey Hey! öylece görmezden gelme! Buradayım işte! Bana bak!”
Ram’ın peşini bırakmayan o sinir bozucu ses, sonunda dayanamayarak bağırmaya başladı. Ram, yüzünde bıkkın bir ifadeyle geriye dönüp baktı.
En başından beri kendisine seslenen o sinir bozucu sesin sahibi, Ram’ın umursamazca uzaklaşmasını görünce hazmedemeyip bağırarak çıkıştı. Ram ise sesin geldiği yöne dönüp baktığında—— yüz ifadesi bir anda değişiverdi.
???: “Hey, bu bakışın içimi bulandırıyor. Küçük hanım, üzgün müsün yoksa?”
Ram: “Hem giyimi kuşamı şüpheli hem de ağzını her açışında ‘benimle anlaşamazsınız’ dercesine konuşan biri, elbette bu ifadeyi hak eder.”
Ram daha yeni tanıştığı bu adama karşı epey sertti ama bu sefer kimse onu bu tavrı yüzünden suçlamazdı.
Çünkü karşısındaki adam, sağduyu sınırlarına sığmayan türden biriydi.
Kafasını tamamen kapatan, kapkara ve köşeli bir miğfer takıyordu. Bu hâliyle şüpheli sayılmaması mümkün değildi. Başının zırhla kaplı olmasına karşın; başından aşağısında ucuz, sade kıyafetlerle adeta köylü gibi giyinmişti. Ayağında ise sadece hasır iplerle tutturulmuş basit sandaletler vardı. Daha da şüpheli olabilir miydi ki?
Ram: “Kraliyet Başkenti’nin asayişi de bozulmaya başlamış. Artık muhafızları çağırmanın vakti geldi… Lütfen biraz bekleyin.”
Kasklı Adam: “Eğer beni sapık ihtiyar sanıyorsan kendi güvenliğini biraz daha ciddiye alman gerekmez mi?! Aynı yerde dikilip beklemenin anlamı ne ki?!”
Ram’ın soğuk tavrına umutsuzca karşılık veren kaba görünümlü adam durdu ve gözlerini dikip onu süzen Ram’a seslendi.
Kasklı Adam: “Pek dostane bir bakış değil bu. Lütfen bir dakika dur, sadece birini arıyorum. Onun nerede olabileceğini öğrenmek istiyorum.”
Ram: “Ne tesadüf, ben de burada birini aramakla meşgulüm. Neyse, aramaya devam etmekte özgürsün.”
Kasklı Adam: “Hizmet etmenin sembolü olan hizmetçi kıyafetini giyen birisinin bu kadar soğuk davranması doğru mu!?”
Ram’ın gitmesini engellemek istercesine uzattığı elin yanından sıyrılıp geçerken Ram bir anda fark etti—— adamın sol kolu yoktu.
Kasklı Adam: “Ah, durdun demek, acıdın mı bana? Her neyse… Kolumu kaybettiğimden beri başıma gelmeyen kalmadı zaten! Şimdi başkalarının sıcaklığına ve merhametine muhtacım. Oldukça şanssızım, değil mi?”
Ram: “Eğer elin yetmiyorsa bir kediye sor. Ayakların yerindeyse lütfen kendi başına bul. Hepsi bu kadar.”
Kasklı Adam: “Bu biraz fazla acımasız olmadı mı!?”
Ram’ın yüzündeki öfke ifadesi, bu kasklı adama karşı yavaşça silinmeye başlamıştı. Adam panikle sağ elini salladı.
Kasklı Adam: “Bekle bekle! Sadece onu bulmak istiyorum! Şey, acaba senin yaşlarında turuncu saçlı ama kocaman memeleri olan genç bir hanım gördün mü?”
Ram: “Hayır, hiç görmedim. Şimdiye kadar seni başımdan savmak için söylediklerimin aksine, bu sefer kalpten söylüyorum.”
Kasklı Adam: “İtirafın bayağı inandırıcı oldu!! Yok artık… Peki, kimi aradığını lütfen söyleyebilir misin?”
Ram: “Söylemeyeceğim çünkü söylemeye hiç niyetim yok.”
Kasklı Adam: “Bu düpedüz soğukluk ama. İkimiz de birini arıyoruz sadece!”
Ram: “ ’İkimiz’ diye bir şey yok. Bu anlamsız.”
Ram tam olarak emin değildi ama adamın kalbinde hissettiği bir huzursuzluk yüzünden onun yardımını geri çevirmişti. Memnuniyetsiz olduğu kesindi, fakat reddetmesinin asıl sebebi… bambaşka bir şeydi.
Sessiz kalan Ram’a bakarken, adamın yüzünde mahzun ve kederli bir ifade belirdi.
Kasklı Adam: “Ah… evet, anlıyorum, Burada duracağım. İkimiz de böyle bir yere varamayacağız gibi.”
Ram: “En başından beri bu konuşmanın anlamsız olacağını zaten biliyordum. Ama yine de vaktimi harcadın. Şimdi benim çekip gitmem konusunda ne yapmayı düşünüyorsun ki… Ah, evet, hiçbir şey. Zaten bu sohbetten en başta da hiçbir beklentim yoktu.”
Kasklı Adam: “Sana sıkıntı verdiğim için üzgünüm!”
Arkasından bağıran adama kısa bir bakış atan Ram, sadece bir “iç çekiş” ile karşılık verdi. Ne bir söz söyledi ne de veda etti. Baştan sona mide bulandırıcıydı. Ama o sırada arkasından bir ses duydu——
Kasklı Adam: “Peki öyleyse. Hoşça kal, Ram.”
Bu masum cümle, tam arkasını dönüp uzaklaşırken söylenmişti. Bunu duyduktan sonra Ram durup döndü. Fakat miğferli adamın gölgesi çoktan kaybolmuştu.
Ram: “——Ram, adını hiç söyledi mi ki?”
Şeftali pembesi saçlarını eliyle düzeltirken kendi kendine mırıldandı.
Miğferli adam yüzünden fazlasıyla vakit kaybettiğinden Ram, arayışında hâlâ bir arpa boyu yol katedememişti.
???: “Hey! Sesini çıkarmasan iyi olur! Yoksa bu iş tatlı bitmez, ona göre.”
???: “O kadar dikkat çekici bir kıyafetle bu kalabalık sokakta yürümek biraz fazla göze batmıyor mu sence de?”
???: “Bizim de pek sabrımız kalmadı, değil mi? Belki biraz daha sertleşmeliyiz.”
Ram, karşısına dikilen bu üç şerefsize hayal kırıklığıyla baktı.
Biri uzun, biri iri yarı, biri de kısa boylu olan üç serseri, aniden ortaya çıkıp Ram’ı tehdit etmeye başladı.
Ram: “Görünüşe göre başkentin güvenliği gerçekten de vahşi doğadan farksız.”
???: “Ha? Vahşi doğa mı? Nerelisin sen? Pek başkentliye benzemiyorsun.”
Ram: “Gününü yiyecek aramakla geçirip, böyle barbarca davranmanızla vahşi hayvanlardan bir farkınız yok yani.”
Serserilerin aptalca gevezeliklerini dinlerken, Ram yüzünü tiksintiyle buruşturdu. Adamlar bir an birbirlerine boş gözlerle baktı, sonra güldüler.
???: “Hey, bekle! Bizimle dalga geçme lan!”
Kızın tavrını okuyamayan uzun boylu olan, iki bıçağını çekip Ram’a doğrulttu.
???: “Güldürme beni! Kaçamazsın! Yanında『Kılıç Azizi』falan getirmediysen ayvayı yedin!”
???: “Aah, sanırım şansı buraya kadarmış.”
???: “Haha, gerçekten dövüşsek bile kazanacak olan biziz.”
Tehditler, aşağılamalar, iğrenç sözler ardı ardına geldi. Ram, bunları duyunca kaşlarını çattı… ve ilk kez bir of çekti.
???: “Hey, hanımefendi kıpırdamadan dur——”
Ram: “Ram hâlâ sabırlı olmaya çalışıyor, çünkü bu Roswaal-sama’nın verdiği önemli bir görev… Ama artık, sınırıma ulaştım.”
Ram bu sözleri bıkkın bir tonda fısıldadı ve elbisesinin içine uzanarak küçük bir asa çıkardı. Ucunu göğe kaldırdı ve ışık parlamaya başladı. Büyü gücü atmosferde patlayarak onu çevreleyen güçlü bir rüzgâr oluşturdu.
???: “Hey! Sakın böyle numaralar yapmaya kalkma—— Vuah!”
Bıçaklı adam, şiddetli bir rüzgârla duvara savruldu, çarpmanın etkisiyle molozların altına gömüldü. İri yapılı olan kaçmaya çalışırken, diğeri korkudan donup kalmıştı. Kaçan adam daha ne olduğunu bile anlayamadan Ram çoktan harekete geçmişti.
???: “Ah, Aayy!?”
İri yarı adam, Ram’ın asasını savuşturmaya çalıştı ama bir anda göğe savruldu. Havada savrulup bir çığlık eşliğinde sırtüstü yere çakıldı ve bayıldı.
Ve ardından…
Ram: “Ram’a söylemek istediğin bir şey var mı?”
???: “Bekle… Bekle… Özür dilerim?”
Ram: “Özür dilemen doğru bir şey—— Ama Ram seni affetmeyecek.”
Acımasız Ram tarafından göğe fırlatılmadan önce gergin bir şekilde gülümsedi kısa adam.

Üç serseri, birer çöp misali arka sokağa fırlatılmıştı. Ram eteğini hafifçe silkeleyip gözlerini kararan gökyüzüne çevirdi.
Ram: “Güneş tamamen battı artık… Hedef çoktan malikâneye dönmüş olmalı.”
Ram’ın onu bulma şansı gitgide azalıyordu. Eğer çabucak izine rastlamazsa durum gerçekten de kötüleşecekti. Ay ışığının altında yukarı bakarken bir şey dikkatini çekti.
Ram: “O ışık——”
Başkentin yıldızlarla dolu gece göğüne baktığında, gökyüzünde dalgalanan kuzey ışıklarını fark etti.
O dalgalar gökte kıvrılıp savrulurken, Ram’ın içini aniden güçlü bir his kapladı. Tereddüt etmeden ışıkların kaynağına doğru koşmaya başladı. Aradığı kişi oradaydı. Nedenini bilmiyordu ama bundan emindi.
Ram: “Ram tam artık belalardan kurtuldu diye düşünürken—— Ram gerçekten sıkıntılı biri.”
Ve Ram başkentin en dip noktalarına—— Kenar Mahallelerine ve o mahallelerin de en derin yerine doğru koştu.
Vardığında aradığı kişi oradaydı. Genç bir oğlanın elini tutar vaziyette, öylece duruyordu. Ram o anda anlamıştı: Bu çocuk da hedefiyle birlikte malikâneye gelecekti.
Ama bu da başka bir hikâyenin konusu…
S O N

Pek yararlı değil bilgi açısından
Başkente Emilia ile birlikte gelen Ram’ın bakış açısını da görmüş olduk. Ekstra olarak Aldebaran’ın Ram’ı nasıl tanıdığı da merak konusu. Acaba ileride ne olacak.