Bölümün ortalama okuma süresi 8 dakikadır. İyi okumalar dileriz.

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Çevirmen: QuantumPunch
Redaktör: akari
Son Okuma: Bertiel
Destekçilerimiz: Donatus, Echi_dna, Akari, Nurullqhx, Atakan Soner, Misertus, shingokuz, Lewysi, Taha Kurt, Künefe, agaligim, Katlicia, Lavedos, God’s Clown, Feylix, Samte, Only Rusen, Saitama ama jojo referansı, Allen Walker
Destek vermek isterseniz TIKLAYIN!
Discord’a gelmek isterseniz TIKLAYIN!
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
???: “…Barusu, yazın güzelmiş.”
Ram’ın bu yorumu üzerine bir süredir devam eden kâğıt kalem sesleri kesiliverdi.
Hemen yanı başında masasına dönük bir şekilde oturan oğlan, Subaru, şaşkın bir ifadeyle ona baktı.
Ram: “Ne?”
Subaru: “Yani, şey, bu da ne şimdi? Hani bana kızmanı istemem tabii ama durup dururken beni övmen düşündüğünden çok daha tuhaf hissettiriyor.”
Ram: “Bir şey değil. Sadece düşündüğümü söyledim. Hâlâ öğrenme aşamasında olduğun için arada sırada daha ne kadar yolun kaldığına bakmayı bırakıp harfleri yazma şeklinin yeterli olduğunu fark etmen gerekir. Yazının güzel olduğunu söylüyorum sadece.”
Subaru: “İşte o ‘sadece’yi eklediğin anda, dediklerine olan minnetim resmen yok oluyor!”
Ram’ın kendine has bir şekilde onu övmesiyle Subaru, tatminsiz bir ifadeyle tavana baktı. Fakat hemen ardından neşesini geri kazanmış gibi kıkırdayıp gülümsedi.
Subaru: “Neyse, ‘sadece’ demeni bir kenara bırakırsak heh, demek öyle. Yazımın güzel olduğunu düşündüğünü duymak beni gerçekten mutlu etti. Demek ki küçükken güzel yazı derslerine giderken çektiğim onca sıkıntı boşa değilmiş.”
Ram: “Ayrıca… hayır, yok bir şey.”
Subaru: “O neydi öyle?! Bir şey söyleyecek gibi olup sustuğunda genelde önemli bir şey oluyor, o yüzden yutma kelimelerini, dök içini! Eğer övgü sözleriyse hepsini memnuniyetle kabul ederim!”
Baş parmağını kendine çevirerek havaya kaldıran Subaru, gururlu bir edayla kendini işaret etti. Ram başını hafifçe salladı.
Ram: “Peki, açıkça söyleyeyim. İyi sonuçlar güzelce övülmeli. Kötü davranışlar azarlanmalı ve yemek verirken de dikkatli olunmalı… Bunları çok eskiden bir kitapta okumuştum, şimdi de pratiğe döküyorum.”
Subaru: “Bu, benim bir köpeği nasıl yetiştireceğime çok benziyor, biliyor musun?!”
Ram: “Benzerlik var. Sonuçta hâlâ nasıl davranman gerektiğini öğrenmeye çalışıyorsun, öyle değil mi?”
Subaru: “Ah, dümdüz tuzağa düştüm!”
Subaru’nun geriye yaslanmasıyla beraber sandalye gürültülü bir şekilde gıcırdadı.
Basit bir yatak ve gösterişten uzak bir masa ile beraber burası Natsuki Subaru’ya özel olarak tahsis edilmiş bir hizmetkâr odasıydı. Kişisel eşyaların neredeyse yok denecek kadar az oluşu, işine başlayalı yalnızca birkaç gün olmasından kaynaklıydı.
Bu eşyasız odada, her akşam “duygu dolu anlar” yerine, “harflerin fethi” yaşanıyordu.
Ram: “Barusu, yine yanlış yaptın. Aynı hataları tekrarlayıp durduğun yeter artık.”
Subaru: “Ah.”
Elindeki değnekle Subaru’nun tüy kalemi tutan eline hafifçe vurdu. Subaru kalemi elinden düşürürken kızaran elinin üstünü ovuşturup Ram’a kırgın bir bakış attı.
Subaru: “Bu biraz fazla acımasız olmadı mı?! Ben övülerek gelişen biriyim, azarlanarak değil!”
Ram: “Övülmek istiyorsan önce bir şeyler başarman gerek. O zaman Ram istemese de seni över.”
Subaru: “İstemeye istemeye öveceksen hiç övme daha iyi! Neyse, boş ver… Ders konusunda biraz daha yumuşak davranamaz mısın? Daha ben harfleri birbirinden ayırt edemiyorum ki.”
Ram: “Çaba eksikliği.”
Subaru’nun kendini savunmaya yönelik sözlerini, Ram tek cümleyle acımasızca kesti.
Subaru ise bu yanıtı bekliyormuşçasına iç çekti ve omuz silkti.
Subaru: “Yani bunu söylemek kolay tabii nee-sama. Ama gerçekten yaşamadığın sürece başka bir kültürü tanımanın ne kadar zor olduğunu anlamak mümkün değil. Yazı çalışmaları bir yana bir de işimi öğrenmeye çalışıyorum sonuçta.”
Ram: “…Pekâlâ. Devam et bakalım.”
Subaru: “Demem o ki! Eğer sen benim yeterince çalışmadığımı söylüyorsan bu demektir ki bu işlerde epey tecrübelisin, hatta ustasın. Demek istediğim bu.”
Subaru, kelimeleri hızla arka arkaya dizerken, Ram kaşlarını çatıp ne demek istiyorsun dercesine baktı. Bu ifadeyi yakalayan Subaru, sinsi bir şekilde sırıtarak masanın çekmecesinden bir şey çıkardı. Bu…
Subaru: “Tada! Karşınızda hiragana* alfabesi!”
(Ç.N: Hiragana, Japoncada kullanılan üç temel yazım türünden biridir.)
Ram: “…Yani?”
Subaru’nun çıkardığı, masayı tamamen kaplayan büyükçe bir kâğıttı. Başından sonuna kadar Ram’ın daha önce hiç görmediği karmaşık sembollerle doluydu.
Subaru: “Bunlar, geldiğim yerde kullandığımız ‘hiragana’ denen harfler. Burada muhtemelen ‘i-glifleri’ diyorsunuzdur.”
Ram: “Yani Barusu Krallığı’nın resmî dili bu mu diyorsun?”
Subaru: “Lütfen sadece kafamda uydurmuş olmam gereken ülke isimleriyle uğraşmayı bırakır mısın artık?! Bu kadar detaya girip üstüne bir de yazı sistemi uyduracak kadar ileri gitmem sicilime yazılacak acınası bir kare leke olurdu!”
Ram: “Derslerinde kullandığımız çocuk masallarında ‘Yalnız Kral’ isimli bir hikâye var. Şu hâline cuk oturuyor, Barusu. Bayağı güleceksin o yüzden dört gözle bekle.”
Subaru: “Durduk yere tüm sürprizi kaçırdın ama!”
Sadece ismine bakarak bile hikâyenin kasvetli olduğunu hayal edebilen Subaru’nun yüzü, bir anda acı bir ifadeye büründü. Ama Ram ona aldırmadan Subaru’nun ‘hiragana’ dediği harflere göz gezdirmeye devam etti.
Harflerin dizilişinde hiçbir düzen görünmüyordu. Her biri kendi biçimine sahipti. Ram’ın gözünde bir çocuğun şaka olarak çizdiği yılanımsı çizimleri andıran sembollerden ibaretti.
Ram: “Peki, n’olmuş yani? Barusu Krallığı alfabesini Ram’a gösterdikten sonra ne yapmasını bekliyordun?”
Subaru: “Şey, düşündüm ki… ben burada yazı çalışırken senin de boş zamanın oluyor değil mi? Sırf vakit öldürmek için yabancı bir kültürü öğrenmek istersin diye düşünmüştüm. Böylece harf öğrenmenin ne kadar zor olduğunu görürsün de belki bana biraz daha anlayışlı davranırsın.”
Cümlenin ikinci yarısında Subaru, gerçek niyetini oldukça fazla vurguladığından Ram bıkkınlıkla omuzlarını düşürdü.
Ram: “Ram’ın bu teklifi kabul etmesi için kendi açısından bir gerekçe göremiyor.”
Subaru: “Peki iddianın doğruluğunu kanıtlamaya ne dersin? Dediğin gibi tüm olay çaba meselesinden ibaretse bu harfleri anında öğrenirsen ‘çaba eksikliği’ teşhisinin doğru kabul edeceğim. Bugünden sonra eğitim yöntemlerine asla itiraz etmeyeceğim. Ne diyorsan harfiyen uygulayacağım. Ama eğer öyle olmazsa…”
Ram: “Eğer öyle olmazsa ne olur?”
Subaru: “O zaman bana biraz daha yumuşak davranacaksın! Rem de öyle! Bu bir söz! Çok ciddiyim!”
Subaru bu sözlerini sandalyeyi gıcırdatarak söyledi. Ram ona, sanki baş belası bir çiftlik hayvanıymış gibi baktı. O bakışın ağırlığıyla Subaru biraz bocalasa da iddiasını geri çekmedi.
Ram gözlerini dikmekten sıkılmıştı, şey aslında pek sıkılmamıştı ama şimdilik vazgeçip derin bir of çekti.
Ram: “Barusu’yla geçirilen her dakika, gün be gün of çekme sayısını artırıyor.”
Subaru: “Bunu çok duyuyorum…”
Ram: “Evet, doğru bir tespit bu. …Bir bakayım şuna.”
Subaru göğsünü kabartarak kâğıdı uzattı, Ram da üzeri ‘hiragana’ dolu kâğıdı eline aldı. Göz gezdirirken fark etti ki, harflerin sırası, ortak dildeki ‘i-glifleri’yle aşağı yukarı aynı gibiydi.
Ram: “Harflerin sıralaması i-glifleriyle benzer mi?”
Subaru: “Az çok evet. Ama istersen üstünkörü bir açıklama yapayım. Sonuçta adil bir şekilde savaşmak istiyorum.”
Bir şekilde bu olay çoktan bir yarışmaya dönüşmüştü bile. Ama madem bir yarışma söz konusuydu, Ram kaybedecekmiş gibi hissetmiyordu. Yarışmalarda rakip kim olursa olsun, Ram’ın felsefesi belliydi: Mutlak zafer.
Subaru, ‘hiragana’daki harfleri gösterip bir bir anlatırken Ram hem dinledi hem de göz ucuyla harflerin sıralamasını, biçimlerini ve yazılışlarını kafasına kazımaya başladı. Şekillerin yapısından çıkarım yapıp tahmin yürüterek ilerliyordu.
Subaru’nun “elli ses” dediği açıklama kısa sürede sona erdi. Ardından sırıtarak Ram’a döndü:
Subaru: “Artık ikimizin de dezavantajı kalmadı. Bu geceki dersin sonuna kadar süren var. Sürenin sonunda küçük bir quiz olacak. Cevaplayabilecek misin göreceğiz Ram.”
Ram: “Peki, varım. Seni at gibi çalıştırmak Ram’ın işini de kolaylaştıracaktır.”
Subaru: “Hehehe, kazanacağından emin gibi duruyorsun ama ben bu kendinden emin bakışlarını gözyaşlarına boğacağım!”
Büsbütün kendine yakışan gürültücü bir cevapla Subaru, hemen kalemine sarılıp odaklandı. Ram ise onu göz ucuyla izleyerek yatağa oturdu ve ‘hiragana’ öğrenme serüvenine başladı.
…Bu şekilde bir şeyler çalışarak vakit geçireli ne kadar zaman olmuştu diye düşünmekten kendini alıkoyamamıştı Ram.
Ram: “Barusu, alfabeyi nerede öğrendin?”
Subaru: “Bu da nereden çıktı? Tam da odaklanmıştım. Eğer dikkatimi dağıtmaya çalışıyorsan işe yarama—”
Subaru dönüp Ram’a baktığında ise sözünün sonunu getiremedi.
Belki de laf dalaşına devam etmemesinin sebebi, odanın loş ışığıyla aydınlanan Ram’ın yüzündeki ifadenin ona memleketini anımsatarak içini titretmiş olmasıydı.
Yüzündeki ifade karşısında bir an sessiz kaldıktan sonra aniden başını sertçe kaşıdı.
Subaru: “Nerede diye sorsan da söylemesi pek kolay değil. Annemle babam evde öğretti… En doğru cevap bu olurdu sanırım. Anaokulunda öğrendiğimi hatırlamıyorum açıkçası.”
Ram: “ ‘Anaokulu’ mu?”
Subaru: “Küçük çocukların gittiği bir okul. Çok küçükler için. Basitçe oyun oynayıp yemek yedikleri ve uyudukları bir yer ama, yani çocuklar daha küçükken grup aktivitelerinin öneminin öğretildiği bir yer olabilir.
Subaru’nun eliyle gösterdiği yükseklik aşağı yukarı masanın boyundaydı ya da daha azdı. Görünüşe göre dört beş yaşlarındaki çocukların gideceği bir okul olmalıydı; Ram da kendi köyünde benzer bir yere gitmişti.
Ram: “Bir okul, anladım. Sen gidebildin mi Barusu?”
Subaru: “Öyle söylenebilir gibi. Zorunlu eğitimdeyken düzgünce gittim… Kendim için karar verebildiğim zaman, gitmeyi bıraktım gibi bir şey. Ve sonra da öyle böyle derken kendimi burada buldum.”
Subaru’nun gözleri yere düşmüştü ve konuşma tarzı bunun onun için zor bir konu olduğunu gösteriyordu. Bu hâline bakarak Ram daha fazla üstüne gitmenin acımasızlık olacağına karar verdi.
Yalnızca bu sohbetten çıkardığı sonuçla bile Subaru’nun toplum içindeki konumunun hayli yüksek olduğunu tahmin etti.
Yalnızca bir varsayımdı bu ama görünüşe bakılırsa Subaru, dört büyük krallıktan bağımsız küçük bir krallıkta doğmuş soylulardan olmalıydı.
Dünya dört büyük krallık tarafından dört parçaya ayrılmıştı, ancak aynı zamanda büyük krallıklara bağlı olmayan küçük krallıklarla da doluydu ve Ram, birçoğunun kendine özgü kültürler geliştirdiğini duymuştu.
Subaru’nun alışılmadık görünüşü ve Ram’ın daha önce hiç duymadığı bir kültüre dair açıklamaları, uydurma bir hikâye olarak geçiştirmek için fazla gerçekçiydi. Muhtemelen kaçak ya da onun gibi bir şeydi.
Elinde tuttuğu ‘hiragana’ da bu çıkarımını körüklüyordu.
Subaru: “Peki ya sen, Ram, Roswaal’ın yanında ne zamandır çalışıyorsun?”
Ram: “Ram’ın Roswaal-sama ile ilk tanışması, Rem’le birlikte sekiz yaşlarındayken oldu, yani… dokuz yıl önce. Şu an neredeyse on yıldır hizmet veriyor.”
Subaru: “Heh, dokuz yıl… bekle, sekiz yaşından beri dokuz yıl, on yedi yaşında mısın? Benimle aynı yaşta mısın?”
Ram: “Buna niçin şaşırdın ki acaba?”
Subaru: “Genç görünüyorsun, daha çok bir abla gibi. Ama cidden. Sen on yediysen, Rem de öyle. Hiç beklemiyordum… Benden küçük olduğunuzu sanıyordum.”
Ram: “Kendinden küçük birine abla gibi hitap etmek, şehvetini dizginlemelisin Barusu. Ram da yanılmıştı. Bu dağınık hâline bakınca Barusu, senin hâlâ bir çocuk olduğunu düşünmüştü.”
Alay etmiyordu, aksine bunlar onun gerçek düşünceleriydi.
Gözlerindeki o uğursuz bakışları bir kenara koyarsak yüz hatları da dahil birçok şeyi onu küçük bir çocuk gibi gösteriyordu. Özellikle söz ve davranışlarındaki ciddiyetsizlik, on yedi yaşında belli bir olgunluğa erişmiş olması gereken biri için beklenmedikti
Gerçi yaş ve görünüş arasındaki uyumsuzluk bu malikânedeki birçok kişi için geçerliydi.
Subaru: “Ama, sekiz yaşındayken mi? Ailenin dışından birine bu kadar güvenmek için çok küçüksün. Ailenden izin almış olmalısınız… Yoksa buralarda o yaşlarda çıraklığa başlamak normal bir şey mi?”
Ram: “Daha çocukken birisinin ailesinden ayrılması alışılmadık bir durum değil. Gerçi Ram ve Rem’in durumunda daha farklı, özel bir sebep vardı.”
Subaru: “ `Özel’ derken…?”
Ram: “Basit. Rem’le birlikte olmadığında Ram bundan nefret eder ve ortalığı ayağa kaldırırdı.”
Subaru: “Ah, demek öyle.”
Birbirlerini çok kısa bir süredir tanısalar da Subaru, Ram ve Rem’in ilişkisini anladığını belirten bir şekilde başını salladı.
Ram, ev işlerindeki beceriksizliğinin Rem’e yük olduğunun farkındaydı. Ayrıca Rem’in, ablasının eksiklerini tamamlayarak malikânenin günlük işleyişini zar zor sürdürdüğünü de biliyordu.
Dolayısıyla Subaru’nun bu anlayışını düzeltmek için üstelemenin gereksiz olduğunu düşünüyordu.
Roswaal, şu an malikânede olmayan bir diğer çalışan ve birkaç yakın tanıdık dışında kendisi ve Rem arasındaki ilişkiyi kimsenin anlamasına gerek yoktu.
En azından Subaru’nun malikâneye nasıl uyum sağlayacağı belli olana kadar bu böyle kalacaktı.
Ram: “…Boş boş konuşma vakti neredeyse bitti.”
Odanın kapısının üstündeki büyülü zaman kristali, koyu sarı bir renge dönüşerek gecenin en derin vaktine ulaşıldığını gösteriyordu. Akşam derslerini bitirme vakti gelmişti.
(Ç.N: Re: Zero dünyasında zamanı takip etmek için bu kristaller kullanılıyor. Daha detaylı bilgi için 1. Sezona ait 11 bölümlük Re:Zero kara Hajimeru Break Time serisinin 2. bölümüne bakabilirsiniz.)
Subaru: “Haklısın. Neyse, bu geceki yardımların için teşekkürler. Yarın yine yapalım”
Ram: “Yarının geleceğini varsaydığın için pişman olabilirsin, Barusu.”
Subaru: “Benim hatam! Sadece şaka yapıyordum! Tamam, işte hesaplaşma vakti. Soru şu; bunu okumayı dene ve cevabını `hiragana’ ile yaz!”
Bunu söylerken Subaru, pratik yapmak için kullandığı kâğıt yığınından bir sayfa çıkardı. Kâğıda i-gliflerini kullanarak `Soru’ yazdı ve devamında hiragana ile bir cümle yazarak kâğıdı Ram’a uzatıp elindeki hiragana tablosunu geri aldı.
Subaru: “Pekâlâ, hiragana tablosunu geri aldım. Artık ormanda kaybolmuş bir bebek kadar çaresizsin. Hehehehe, hadi yapabiliyorsan yap bakalım! Ve yanlış yaparsan yarından itibaren siz iki kardeş bana i-gliflerini öğretirken daha nazik olacaksınız!”
Kendi kurduğu saçma mantıkla gaza gelen Subaru, Ram’ın zorlanacağını hayal ederek sırıttı.
Fakat Ram, Subaru’nun bu küçük çaplı kötü adam performansına zerre prim vermedi. ‘Hiragana’ ile yazılmış soruya göz gezdirdi. Harf yığınını bir süre inceledikten sonra…
Ram: “Bitti.”
Tüy kalemi eline aldı ve cevabını, i-gliflerle “Yanıt” yazan bölüme düzgünce yazdı. Yazmayı bitirdiğinde ise cevap kağıdını alıp Subaru’nun yüzüne şak diye yapıştırdı.
Subaru: “……”
Ram: “Soru şöyleydi: ‘Malikanede yaşayan kız kardeşlerin isimleri.’ Cevap ise: ‘Ram ve Rem.’”
Subaru: “Yok artık, sen…!? Mükemmel cevap mı?! Hem de bu kadar hızlı mı?!”
Ram’ın cevabını soruyla karşılaştıran Subaru, hayretler içinde olduğu yere çöküp kaldı. Onun bu tepkisi, Ram’a tahmininin doğru çıktığını kanıtladı.
Subaru’nun kişiliğinden yola çıkarak sorunun malikâne ve çevresindeki konularla ilgili olacağını tahmin etmişti. Ardından Emilia, Beatrice ve ikizleri, kendilerini, aday olarak düşünüp sınırlı sayıda harfi hatırlamak basitti.
Ram: “Başka bir deyişle mesele işin özünü kavramakta. Barusu, verdiğin sözü hatırlıyorsun, değil mi?”
Subaru: “B-Bekle. Mutlaka bunun bir numarası olmalı. Aptal olduğum için anlayamıyorum ama sen kesin bir şeyler yaptın… sanırım…!”
Subaru zavallı bir mağlup gibi orada dururken Ram parmağıyla onun alnına bir fiske vurdu, sonra esneyerek kapıya yöneldi. Kapıyı açarken geri dönüp kızaran alnını ovuşturan Subaru’ya baktı.
Ram: “Yarın eğlenceli olacak. Tatlı rüyalar, Barusu. Ram için öyle olacağı kesin.”
Subaru: “Seni iblis……”
Subaru’nun hüsrana uğramış ifadesi, kapanan kapının ardında kayboldu. Son sözünün zamanlaması o kadar iyiydi ki Ram kendini tutamayıp neredeyse gülecekti.
Ram: “Böylece Barusu, işleri biraz daha ciddiye almayı öğrenecektir.”
Ram, Subaru’yu acımasızca yenilgiye uğratmakla kalmayıp onu yarın daha çok çalışmaya teşvik ettiği için kendisiyle gurur duyuyordu.
Odanın içinden gelen sızlanmalar duyulmadan oradan uzaklaşmış, yarın Subaru’nun yüzündeki ifadeyi merak etmeye başlamıştı.
Ram: “Ama yine de……”
Aklına bir şey takılmıştı. Subaru’nun yazdığı `hiragana’ ile ilgiliydi.
Ram: “…Sanki daha önce bir yerlerde görmüş gibiyim.”
Bu fısıltı koridora döküldü ve kimseye ulaşamadan kayboldu; Ram’ın kendi hafızasından bile pek de önemli olmayan bir şey gibi silinip geçti.

S O N

Guzel