Felt-chan’ın Hapis Hayatı


Bölümün ortalama okuma süresi 8 dakikadır. İyi okumalar dileriz.


※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

Çevirmen: Baran

Redaktör: Bertiel

Destekçilerimiz: Donatus, Echi_dna, Akari, Nurullqhx, Atakan Soner, Misertus, shingokuz, Lewysi, Taha Kurt, Künefe, agaligim, Katlicia, Lavedos, God’s Clown, Feylix, Samte, Only Rusen, Saitama ama jojo referansı, Allen Walker, Kayra Poyraz, LReiN

Destek vermek isterseniz TIKLAYIN!

Discord’a gelmek isterseniz TIKLAYIN!

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

1

Uyandığım an hissettiğim ilk şey daha önce hiç tatmadığım bir yumuşaklık hissiydi.


???: “…Ne!?”

Hiçbir şey anlamamış hâlde başımı kaşırken doğruldum. Görüşüm hâlâ biraz bulanıktı. Bu sırada salyayla sırılsıklam olmuş bir yastık gördüm. Yani, sanırım yastıktı—— bu kadar yumuşağını daha önce hiç görmemiştim ama herhâlde öyledir. Etrafa bakınınca kısa sürede fark ettim ki üzerimi örten yumuşacık bir çarşafla birlikte kocaman bir yatağın üstündeydim.

???: “Neredeyim ben?..”

Gecekondu mahallesinde büyümüş veledin tekinin asla barınamayacağı bir odada ve yatakta bulunmak ilk anda bana bunun bir rüya olup olmadığını düşündürdü. Benim için sabahlar eski bir kanepe, yıpranmış bir battaniye ve havadaki rahatsız edici bir kokuyla başlardı. Elbette bir gün bu hayattan kurtulmak gibi bir hedefim var ama bunun bir rüyada gerçekleşmesini istemem doğrusu.


???: “Bu gerçekten de içten içe dilediğim şey mi?… Ne kadar da garip bir rüya…”

????: “Uyanmışsınız gibi görünüyor.”

Tanımadığım birinin sesini duyduğumda dehşete kapıldım ve arkamı döndüğümde kapının yanında dikilen birini gördüm. O kızıl saçlı herifti. Hemen belimdeki bıçağa ulaşmaya çalıştım ama o anda fark ettim ki çıplaktım—— sadece üzerimi örten bir çarşaf vardı.

Kızıl Saçlı Herif: “Eğer kıyafetlerin konusunda endişeleniyorsan onlar yıkanıp onarılıyor. Hizmetkârlar zaten geçici kıyafetleri getirecekler, sadece biraz daha bekle.”

Kız: “…Bekle bir dakika.”

Kızıl Saçlı Herif: “Evet?”

Kapıda duran kızıl saçlının zırvalarını dinleyecek modda değildim. Hemen dediğimi yapmasına sinir olmuştum ama ses etmedim.

Kız: “Boş ver şimdi kıyafetleri, halledilmesi gereken daha acil şeyler var. Neden bahsettiğimi anlıyorsun değil mi?”

Kızıl Saçlı Herif: “Bazı tahminlerim var ama tam olarak emin olduğum söylenemez. Eğer söylerseniz…”

Ona pis pis bir bakış attığımı görünce, başkentteki en ünlü adamlardan biri olan o lanet olası kızıl saçlı herif… “Kılıç Azizi” Reinhard omuzunu silkti. Bu tepkisine ayar oldum ve yüksek sesle şu sözleri sarf ettim:

Kız: Neredeyim ben?! Ayrıca beni bayıltıp buraya getirmekteki amacın ne?

Bağırmam ve öfkem yüzünden çarşaf neredeyse üzerimden düşüyordu ama son anda yakalayabildim. Bu o piçin kıkırdamasına sebep olunca da sinirden deliye döndüm.

Reinhard: “Saygısızlığım için özür dilerim. Size yaptıklarımın sebebini kısa ve öz bir şekilde açıklamama izin verin lütfen.”

Yüzünde ciddi bir ifade ile diz çöktü ve mavi gözleriyle bana bakarken böyle söyledi.

2

Yatakta bacaklarım açık, üzerimde sadece bir çarşafla otururken sinirle dilimi çıkardım. Onun oyununu oynamak zorunda kalmak hiç hoşuma gitmiyordu ama hiçbir şey bilmeden şikâyet etmenin bir faydası yoktu.

Kız: “Peki soylu bir şövalyenin neden beni kaçırıp çıplak hâlde tutsak ettiğini anlatmakla başlayabilirsin.

Reinhard: “Tamamdır, bu yanlış anlaşılmaya bir son verebilmek için olabildiğince dürüst olacağım.”

Yüzünde bir tebessümle şortunun cebine uzandı. Onu gecekondu bölgesinde gördüğüm zamandan farklı olarak üzerinde sade bir tişört, şort ve ceket vardı. Aslında hiç kimsenin böyle sıradan giyinip bu kadar şık göründüğünü görmemiştim, ne kadar da sinir bozucu.

Reinhard: “Öncelikle, başkentin yukarısında bulunan bu konut Astrea ailesine ait. Burayı çok sık kullanmayız. Ayrıca sizi bu kadar dar bir odada kalmaya mecbur ettiğim için affınıza sığınıyorum.”

Kız: “İroni yapıyorsun değil mi? Bu odaya en az on çadır sığar.”

Elbette bunu kastetmedi ve duyarsız olmak da istemedi ama ben yine de kaşlarımı çattım. Ardından özür dileyip cebinden bir şey çıkardı.

Reinhard: “Bunu hatırladığını düşünüyorum.”

Dedi ve bana cebinden çıkardığı şeyi gösterdi.

Kız: “…Bu çaldığım nişan değil miydi?”

Reinhard: “Teknik olarak hayır. O nişan şu anda Emilia Hanım’ın ellerinde. Bu ise başka bir nişan ama aynı türden.”

O konuşunca fark ettim de ejderhanın ağzındaki mücevherin rengi gerçekten hatırladığımdan farklıydı. Çalmaya çalıştığım kırmızıydı, bu ise yeşil.

Kız: “Öyleyse ne olmuş? Bu noktada artık ona ihtiyacım yok.”

Reinhard: “Lütfen elinize alın, anlayacaksınız.”

Kız: “…”

“Neyi anlayacakmışım?” diye cevap vermek isterdim ama sustum. Reinhard’ın bakışı beni biraz korkuttuğu için değil, nişanı düşünmeden onun elinden almış olduğum içindi. O anda yeşil taşın parlamaya başladığını gördüm.

Kız: “Eee, ne oldu? Nişan sadece parlıyor ve ben hâlâ hiçbir şey anlamıyorum.”

Reinhard: “Aslında ‘Nişan sadece parlıyor’ işin en önemli kısmı. Gördüğün gibi taş benim elimdeyken hiç ışık yaymamıştı. Ve sen de dahil çok az kişinin dışında hiç kimsede bu ışık yayılmıyor.”

Kız: “Taş mı?.. Seçti beni?”

Güldüm çünkü sadece parlak bir taş parçası yüzünden tüm bunları yapıyor olmasını saçma bulmuştum ama o her zamanki ifadesini değiştirmeden yüzüme doğru yaklaştı ve cevap verdi:

Reinhard: “Hayır, sizi taş seçmedi. ——Ejderha hanımefendiyi, yani sizi seçti… ya da belki de kader seçti diyelim.

Kız: “ ‘Kader’… Ha! Bir bu eksikti!”

Ben de ciddi bir şey söyleyecek sanmıştım.

Kız: “Dinle Reinhard, ‘kader’ vazgeçen insanların kullanmayı çok sevdiği sihirli bir kelimedir. Hayat ‘kader’e inananlar için kolay olmalı, sonuçta her şeyin suçlusu o, değil mi?.. Ama benim buna ihtiyacım yok…”

Reinhard: “…”

Kız: “ ‘Kader’ falan umurumda değil, ben göremediğim şeyleri takip etmeyeceğim. Neden bu durumdayken bu kadar mutlusunuz bilmiyorum ama beni bu işe bulaştırmayın. Kaçmayı seven insanların pes etmek için ‘kader’i bahane etmelerinden yoruldum. Güçsüzlük, akılsızlık, para ve hayal eksikliği tamamen onların suçu. Eğer ‘kader’ sadece zaafları örtmek için kullanılıyorsa buna ihtiyacım yok. Hayatımdan sorumlu olan tek kişi benim.”

Reinhard: “…”

Reinhard’ın tek yaptığı bana ciddi bir ifadeyle bakmaktı. Ama bir süre sonra tekrar ağzını açtı.

Reinhard: “Felt Hanım, herkes kadere karşı gelemez. Ona karşı koyabilecek yeterliliğe, kararlılığa ve imkânlara sahip seçkin bir avuç insan ona karşı durabilir.”

Felt: “Kes sesini, buraya seninle tartışmaya gelmedim. O küçük taş parlasa ne olur ki? Konuşma bitmiştir. Çadırıma geri döneceğim, kıyafetlerimi geri ver.”

Çıplak dolaşacak cesaretim yok, ayrıca o kıyafet bana Büyükbaba Rom’dan bir hediyeydi, onu da geride bırakamazdım.

Reinhard: “Maalesef isteğinizi yerine getiremem. Ejder Topu’nu parlatan kişi kendini kaleye tanıtma görevini üstlenir. Krallığın bir vatandaşı olarak bu kurala uymanız gerek.”

Felt: “…Ah, defol git! Krallığın vatandaşı mı?! Peki ya krallık benim için ne zaman bir şey yaptı?!”

Reinhard: “Durumunuz ne kadar kötü olursa olsun eğer başkentte yaşıyorsanız krallığın korumalarından doğrudan veya dolaylı olarak yararlanırsınız. Bunları reddetmenize izin vermeyeceğim.”

Felt: “Burada yaşamayı ben mi seçtim? Param olmadığı için şehirden ayrılmıyordum ama artık yeterince param var. O yüzden beni buradan çıkarın!”

Reinhard: “Yapamam, lütfen vazgeçin.”

Hiçbir yere varmayacak bu konuşma sabrımı taşırmıştı. Reinhard her zamanki sakin ifadesini korumaya devam ederken, ben kontrolden çıkmaya başladım. Bu yüzden saçlarımı sertçe çektim, derin bir nefes aldım ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

Felt: “T-Tamam… Bahsettiğin konuyu sakince değerlendireceğim. Ancak karşılığında bir ricam olacak.”

Reinhard: “Yardımcı olabilirim. Ancak kaleden resmî bir yanıt alana kadar bu evde kalmanız gerekecek. Başka bir isteğiniz olursa cevaplamaya hazırım.”

Felt: “Kıyafetlerimi geri istiyorum. Beni daha ne kadar çıplak tutacaksın ha, soylu şövalye?”

Alaycı bir tonla konuştum ve Reinhard’ın gözlerinin hafifçe büyüdüğünü gördüm. Sonra özür dileyip bana sırtını döndü.

Reinhard: “Hizmetçiyi çağırayım, sanırım kıyafetleriniz hazır——”

Felt: “——Hoşça kal, aptal!!”

Reinhard’ın tereddütünden faydalandım ve yastığı ensesine fırlattım. Ona baktığım sırada yataktan fırlayıp koşmaya başladım. Göz ucuyla baktığımda yastığı eliyle yakaladığını gördüm, ama durmaya hiç niyetim yoktu.

Felt: “Hah!”

Yatağın çarşafını çekip açılacak şekilde fırlattım böylece hem onu görüş alanımdan hem de beni ondan gizlemiş oldum. Evet, bu onu geçip kapıdan kaçmak için mükemmel bir fırsattı ama… bu amatörce bir hareket olurdu.

Felt: “Bir daha asla görüşmemek üzere!”

Yaptığım şey geriye sıçrayıp pencereyi açmak ve perdeye sıkıca tutunmaktı. Konuşma sırasında kontrol ettiğim kadarıyla oda en fazla bir kat yüksekliğindeydi ve bu da düşüşü perdeyle yumuşatıp yere indiğimde kaçmam için güvenli bir yükseklik demekti. İşte o anda gerçekten kaçabileceğimden emin oldum…

Felt: “…Ne?”

——Ağırlığımı taşıması gereken perde, pencereye bağlı olan kısımdan kesilmişti. En kötüsü de kesiğin oldukça düz olmasıydı ki bir kılıçla bile o hâle getirmek kolay olmazdı ancak Reinhard’ın sadece açık bir eli vardı, bu da perdeyi onunla kestiği anlamına geliyordu.

Felt: “…Seni canavaaaaaaaaaaaar!!”

Reinhard: “Son iki günde bana ikinci kez böyle sesleniliyor.”

Konuşurken pencereden atlayarak yanımdan geçti. Ancak duvarda koşarak hız kazanınca benden önce yere ulaştı ve beni bir yastıkla yakaladı.

Reinhard: “…Affedersiniz.”

İşte o an, vücudumu örten çarşaf sanki bir elbise gibi beni sarmıştı ve ben de o piçin kollarında küçük bir prenses gibi duruyordum. Öfkeliydim.

Reinhard: “Evi tanıtmamak benim hatam ancak katları birbirine bağlayan merdivenlerimiz var.”

Felt: “Demek ironi yapmayı öğrendin ha? Beni yere indir! Ayrıca daha ne kadar çıplak tutulacağım?!”

Onu üzerimden atmaya bile çalıştım ama Reinhard kollarını sallayarak beni yine de dengede tuttu ve bırakmaya hiç niyeti olmadığını açıkça belli etti.

Reinhard: “Eğer bu evden kaçmayı başarırsan pes edeceğim ancak hizmetçilerle birlikte bunu her ne pahasına olursa olsun engellemeye çalışacağımızı da hatırlatırım.”

Felt: “Aman, şövalye sözü mü? Sonradan geri dönmek yok ama. Kaçabilirsem bir daha beni rahatsız edemezsin!”

Parmağımı yüzüne doğrultup söz vermesini sağladım. Kabul ettikten sonra yüzünü eve doğru çevirdi ve şöyle söyledi:

Reinhard: “Görünüşe göre hizmetçiler dağınıklığı fark etmiş. Hadi odaya geri dönelim.”

Felt: “Hıh! Beni dikkatle taşıdığına emin ol, soylu şövalye!”

3

Odaya vardığımızda yaşlı bir çift tarafından karşılandık. Reinhard’ın dediğine göre evin bakımını onlar üstlenmişti yani sadece üç kişiden kaçmam gerekecekti. Kolay olacaktı, sadece gece olduğunda bu evden tüyecektim.

Felt: “…Hey, dinle.”

Reinhard: “Yardımcı olabilir miyim? Size çok yakışmış hanımefendi.”

Bu sefer sinirlenmiştim ama Reinhard o lanet olası gülümsemesini sürdürüyordu. Yanında masum bir gülümsemeyle rengârenk elbiseler tutan bir büyükannenin olduğunu gördüm. Üzerimdeki elbise ise o elbiselerden sarı renkte olandı.

Felt: “K-Kendi kıyafetlerim nerede?..”

Reinhard: “Uygun bir şekilde saklanıyor ancak bu evdeyken lütfen burada bulunan kıyafetleri giyin. Endişelenmenize gerek yok, bir aydan fazla yetecek kadar aldık.”

Felt: “Piç kurusu! Yemin ederim kaçacağım, duyuyor musun? Yemin ederim!!”

Tek bildiğim çığlığımın kesinlikle malikânenin her köşesinde yankılandığıydı.

S O N

5 1 oylama
Bölümü nasıl buldun?
Lütfen birbirimize karşı saygılı olalım. Spoilerlardan kaçınalım. Güzel güzel yorumlar yazalım!
1 Yorum
En eski
En Yeni En Çok Oy Alanlar
Inline Geri Bildirimleri
Tüm yorumları görüntüle
Okuyucu
Okuyucu
Ekim 14, 2025 09:56

Ne oldugunu merak ediyordum bunu okumak iyi geldi

Son düzenleme 1 ay önce by Okuyucu
⚙️
Scroll to Top