Bölümün ortalama okuma süresi 61 dakikadır. İyi okumalar dileriz.
Bölüm Seçici

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Çevirmen: soufflent
Redaktör: Bertiel
Destekçiler: Donatus, Echi_dna, Akari, Nurullqhx, Atakan Soner, Misertus, shingokuz, Lewysi, Taha Kurt, Künefe, agaligim, Katlicia, Lavedos, God’s Clown, Feylix, Samte, Rusen, Saitama ama jojo referansı, Allen Walker, Kayra Poyraz, LReiN, Ebubekir, Hexa, Arda, Fatih, Drusus Carter, EcBur, ADSA, Rikka Fedaisi, Voi Van Astrea, Lavain, Ahmet B, Selim K.
Destek vermek isterseniz TIKLAYIN!
Discord’a gelmek isterseniz TIKLAYIN!
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
1
Patronuyla yaşadığı o son olayın üzerinden birkaç gün geçmişti ve Subaru bu sırada hâlâ çalışmaya devam ediyordu. Çalışma sürecinin beklenenden daha sorunsuz ilerlediği söylenebilirdi. Malikânede işe alınan birçok kişinin bu şartlar altında çalışmaktan çabucak vazgeçtiği görülüyordu ancak Subaru yılmamıştı. Yılmamasının en büyük sebeplerinden biri de her şeyden önce Subaru’nun “genç bir adam” olduğu için işe alınmasıydı çünkü bu şarta uydukları sürece herkesi işe alıyorlardı.
Neden işe alındığını bildiği için Subaru, işini oldukça rahat bir şekilde yapabiliyordu. Ayrıca, iş arkadaşlarının aşırıya kaçan fiziksel temasları yüzünden gururu incinmediği için de şanslıydı. Yine de tüm bu olanlar arasında sahip olduğu en büyük şans, Crane’in de aynen söylediği gibi, kadınların Subaru’ya ilgi duymasıydı.
???: “Subaru-chan çok çalışkan birisi. Gerçekten harika bir çalışan.”
???: “Aynı zamanda, benim çocuğumun aksine çok yetenekli ve çok da düşünceli.”
???: “Onunla konuşurken hiç sıkılmıyorum, üstelik sık sık gülümsediği için âdeta bir çocuk gibi görünüyor.”
Bütün bunlar, işe ara verdikleri sırada dedikodu yapan kadınların Subaru hakkındaki görüşleriydi. Subaru fazlasıyla güler yüzlüydü; sık sık konuşuyor, şaka yapıyor, soru soruyor ve etrafta dolaşıyordu. Diğer çalışanlar arasında olumlu bir itibarı vardı.
Subaru’nun acemi bir tavırla gösteriş yapmaması ya da yaptığı hataları örtbas etmeye çalışmaması da hoşlarına gitmişti. Üstelik büyük bir sorun olan “cinsel taciz” konusu bile ilk birkaç günü atlattıktan sonra büyük ölçüde azalmıştı.
Subaru: “Sanırım bu, beni artık iş arkadaşları olarak görmeye başladıkları anlamına geliyor.”
Subaru’nun bu sonuca varmasının sebebi, teyzelerin sertçe ovduğu kalçasının artık eskisine
kıyasla yalnızca onda bir oranında bu muameleye maruz kalmasıydı.
Bu sert muamele, işe yeni alınanların göreceği türden bir muameleydi. Teyzeler sonunda sizi iş arkadaşı olarak görmeye başladıklarında ise artık bu şekilde davranmıyorlardı. Daha önce burada çalışmış genç erkekler yeterli dayanıklılığa sahip değillerdi.
Subaru: “Açıkçası, en başında ben de dayanıklı olmanın neden gerekli olduğu konusunda emin değildim… Ah, sonunda yaptım.”
Subaru son ipliği de iğneden geçirdi ve kalan ipliği dişleriyle kopardı. Böylece Subaru’nun kendi elleriyle yapmış olduğu şey üzerlerine çiçek desenleri işlenmiş kıyafetlerdi—— bunlar, saray üniformasıydı.
Subaru, saray çalışanlarının ve yedek çalışanların kıyafetlerine çiçek desenleri işledi. Bunu, bu gece sarayda düzenlenecek olan ziyafette misafirlerle çalışanları ayırt etmek için yapmıştı.
Kararagi elbiseleri genel olarak tipik Wasou kıyafetleri olduklarından dolayı kimono giyen misafirleri hizmetçi sanmak mümkündü. Bu yüzden de ortamın karışmaması için bir plan gerekiyordu.
Subaru: “Ziyafette hizmetçi kıyafetleri giyen çalışanlar olmamalı.”
Subaru sorumluluğu üstlenerek ev sahibinin de izniyle kıyafetlere çiçek desenleri ekledi, bu onun asıl görevlerinin içinde yer almıyordu. Subaru’nun kadın iş arkadaşları da ona “Bütün bunlarla uğraşmak zorunda değildin.” demekten geri kalmamışlardı.
Subaru: “Bu bir ziyafet, değil mi? Konuklar ve ben herkesin etrafta tatlı üniformalarla dolaşmasından daha memnun olurduk.”
Subaru, bu cevabı verdiği sırada herkesi oradan uzaklaştırdı.
Bunun yerine, ziyafette çiçek desenli üniformalar giyen kadınlar saç ve makyajlarına o kadar çok odaklandılar ki onların misafir olduklarını düşünebilirdiniz ve bu da bambaşka bir kargaşaya neden oldu.
Üstüne üstlük, ziyafette Subaru’yu iş arkadaşları dışında oldukça şaşırtan birisi daha vardı——
Rem: “——Subaru-kun, seni şaşırttım mı?”
Subaru: “…Şaşkınlıktan dilim tutuldu.”
Rem: “Sanırım bu fazlasıyla başarılı olduğum anlamına geliyor. Hehehe, Subaru-kun’un üniforması da çok sevimli görünüyor.”
Bunu söyleyen ve Subaru’yu şaşırtan kişi, ziyafet salonunda bir saç tokası ve koyu mavi kumaştan yapılmış üzeri sabah sefasına benzeyen çiçeklerle süslenmiş bir kimono giyen Rem’di. Rem, üzerindeki o muhteşem elbiseyle o kadar güzel görünüyordu ki salondaki tüm gözler onun üzerindeydi. Ancak o, çevresinde olanlarla ilgilenmiyordu; tüm dikkati Subaru’nun kendisine ne söyleyeceğindeydi.

Subaru: “Ahh… Dünyalar tatlısı bir eşim var.”
Rem: “Benim gibi tatlı bir eşe sahip olduğun için dünyanın en şanslı adamı olduğunu söylemen… Beni utandırıyorsun.”
Subaru: “Kesinlikle öyle söyledin… Asıl merak ettiğim, neden buradasın?”
Subaru bu soruyu eliyle kızarmış yanaklarını tutarken yerinde durmadan kıpırdanan Rem’e yöneltti. Rem, kimonosunun kollarını kaldırırken “Gördüğün gibi işte,” diye yanıt verdi ve devam etti:
Rem: “Temple İlkokulu’nda eğitmenlik yaptığım bir çocuğun velisi tarafından davet edildim. Aslında ilk başta teklifini reddedecektim ama konu Riften-sama’nın malikânesiydi. Bu yüzden bir kimono ödünç aldım.”
Subaru: “Beni çalışırken görmeye geldin yani… Şey, seni davet eden veli bir erkek miydi?”
Rem: “Rahat olabilirsin, bir kadındı. Subaru-kun, ne kadar da evhamlısın.”
Aynı zamanda bir parti de olan ziyafete davet edilmişti, hatta kendisine bir kimono bile verilmişti. Subaru elbette ki temkinli davranacaktı. Subaru’yu o hâlde görünce Rem hafifçe gülümseyerek söyledi:
Rem: “İnan bana, eğer ters bir şey olsaydı öyle bir durumda ben de bir Oni olurdum. İşte o zaman o kişinin karnını paramparça ederdim.”
Subaru: “Bu, kulağa sanki normalde bir Oni olmadığını söylüyormuşsun gibi gelmiyor mu sence de!?”
Subaru, “Oni olmak” kadar ikna edici bir ifadeyi daha önce hiç duymamıştı. Gözlerinin önünde bir karnın paramparça edildiği görüntüsü canlandığında korkuya kapıldı, o sırada Rem tokasını düzelterek şöyle dedi:
Rem: “Kadın kumaş ve giysi satan bir tür tüccardı, haddinden fazla kimonosu olduğunu söylediği için ben de minnettarlıkla bir tanesini ödünç aldım. Ama anlamadığım tek şey, bu kimonoyu giyersem bunun bir reklam olabileceğini söylediğinde ne demek istediğiydi…”
Subaru: “İma ettiği şey tam olarak bu. Eğer kimonoyu güzel bir kadın giyerse bu, kimonoyu aldığı kişi için bir reklam olmuş olur.”
Evli olduklarını bilmelerine rağmen etraftaki insanların Rem’e olan bakışlarındaki heyecanın dinmemesi de bunun kanıtıydı. Rem’i kimonosunun içinde görmek Subaru için büyük bir zevkti ama erkeklik içgüdüsünden kaynaklanan kaygısı çok daha güçlüydü.
Bununla beraber, en azından artık Rem’in duygularının sarsılabileceği ihtimalinden endişe etmemeyi başarıyordu. Sonuçta, artık biri Rem’e düşüncesizce bir şey yapmaya çalışsa bile o kişinin karnının paramparça olacağını biliyordu.
Subaru: “Her hâlükârda sürprizin gerçekten hoşuma gitti. Rem, sen gidip ziyafetin tadını çıkar ancak işim olduğu için sana katılamayacağım. Yemekler en az senin hazırladıkların kadar güzel olmalı.”
Rem: “Hmm, benimkilerden güzel olamaz. Subaru-kun’un midesi bana ait.”
Subaru: “Öyle bir söylüyorsun ki sanki cidden midemi benden söküp alacaksın…”
Rem: “Yine de Subaru-kun’un canını dişine takarak çalıştığını görüyorum ve bu biraz garip hissettiriyor. Sanki…”
Subaru: “——“
Rem cümleyi devam ettirmeyerek duraksadı. Cümlenin devamında ne söyleyecekti? Subaru artık bunu bilemezdi çünkü Rem fikrini değiştirmiş ve cümlesine devam etmemek üzere “Hayır,” diyerek kafasını olumsuz anlamda sallamıştı.
Rem: “Beni davet eden kişinin yanına gidiyorum. Fırsatını yakaladığım anda da gelip Subaru-kun’un ağzına yemek tıkıştıracağım, bu yüzden bunu yapmamı sabırsızlıkla beklediğine emin ol lütfen.”
Subaru: “Eğlenmenin değişik bir yolunu bulmuşsun gibi görünüyor!”
Subaru hâlihazırda zaten rahatlamayı planlamıyordu ama Rem’in gidişiyle rahatlamamak için bir sebebi daha olmuş oldu. Eşinin ziyafetteki misafirlerin arasına karışmasını izlerken omuzlarını silkerek “Şimdiden yoruldum!” dedi.
Subaru aniden yanında birinin durduğunu hissetti——
Halibel: “——Rem-chan gerçekten harika bir eş.”
Subaru: “Bi’ dur ya, bi’ dur, burada yanlış bir şeyler var.”
Subaru gelen tanıdık sese doğru döndü ve yanında beliren kurt adama—— yani Halibel’e dik dik baktı. Günlük kıyafetleri ve her zamanki tavırlarıyla Halibel, elinde tuttuğu tabaktaki yemeği yedi.
Halibel: “Mmm, bu müthiş. Bu dünyada bedava içki ve alkolden daha lezzetli bir şey var mı?”
Subaru: “Var. Adına da sevgili eşinin yaptığı yemek diyoruz.”
Halibel: “Ahh! Harika bir eşin olmasıyla övünüyorsun! Bununla başa çıkabilmek için biraz alkol almam gerek.”
Subaru: “Boş ver şimdi bunları, sen neden buradasın ki!?”
Subaru, içkiye uzanan Halibel’in eline vurdu ve cevap vermesi için onu zorladı. Subaru’nun gücü Halibel’in kısık gözlerini hafifçe açmasına neden oldu ve şeytani bir gülümseme takınarak şöyle dedi:
Halibel: “Tabii ki kapıcı beni tanıyacaktı. Geniş bir çevrenin olması böyle bir şey ki Su-san buna sahip değil.”
Subaru: “Buraya izinsiz girdin!”
Kapıcıyı, şüpheli birinin içeri girmesine izin verdiği için suçlamak istese de en başında şaşırtıcı olan şey Halibel’in tanınmış birisi olmasıydı. Geriye dönüp baktığında Crane’in de Halibel’e saygı duyduğunu hatırlıyordu.
Subaru: “Sen kasabayı kontrol etmeye gelen bir derebeyi ya da onun gibi bir şey falan değilsin, değil mi?”
Halibel: “Derebeyi mi? Kullandığın kelimeler ne kadar eski moda. Kararagi Devleti kurulmadan önce krala böyle hitap edilirdi.”
Subaru: “Gerçekten mi? Bu konuda herhangi bir şey biliyor olduğumdan değil gerçi.”
Subaru yalnızca konuşmak istiyordu ama bu, eski dünyasıyla şu an yaşadığı o farklı dünyayı birbirine bağlayan bir başka nokta olacakmış gibi görünüyordu. Bu yüzden konuya girmek istemeyerek ters bir bakış attı.
Riften: “——Vayy, bu ‘Uslanmaz Çapkın’ Bey. Seni gördüğüme sevindim.”
Halibel: “Ah, Rif-san, görüşmeyeli uzun zaman oldu. Davetsiz geldiğim için kusura bakma.”
Halibel, kim bilir ne zaman eline aldığı belli olmayan bir şişe şarabı kaldırarak kendisini selamlayan Riften’a karşılık verdi.
Riften bu davranışa karşılık olarak sakince kafasını salladı ancak Subaru hızla işvereninin karşısında eğilerek şöyle dedi:
Subaru: “Özür dilerim, efendim. Bu şüpheli adamı hemen kovacağım.”
Halibel: “Oy bu çok acımasızca ama, Su-san.”
Riften: “Çalışkanlığını takdir ediyorum ama böyle bir şey yapmana gerek yok. ‘Uslanmaz Çapkın’ Bey’in böyle ziyafetlere gelmesi nadirdir. O kadar nadirdir ki yazılı bir davetiye göndermediğim için kendisinden bizzat özür dilemek isterim.”
Riften centilmence bir şekilde davranırken Halibel’in davranışları çok daha rahattı. İlişkileri Subaru için de bir muammaydı.
Ancak kendinden emin bir şekilde söyleyebileceği bir şey varsa o da şuydu ki——
Subaru: “O ‘çapkın’ saçmalığı gerçekten yayılmış mı ya?”
Halibel: “Sonuçta istediğini elde etmek tam da Kararagi insanına yakışır bir hareket. Su-san sayesinde basit bir ünvan alabildiğim için mutluyum.”
Subaru: “A-Anlıyorum… Bir gün senin de aklın başına gelir umarım ya.”
Bu, ünvanının önündeki “uslanmaz” kısmı yüzünden zor olabilirdi ama yine de umudunu kaybetmek istemedi.
Riften: “Bu arada, son birkaç gündür nasıl çalıştığını dikkatle gözlemliyorum…”
Subaru: “Ah, üzgünüm. Misafirlerle konuşmaya o kadar dalmışım ki… Bekle, birkaç gündür mü!? İzleniyor muymuşum!?”
Riften: “Sana söylemiştim, değil mi? Senden büyük beklentilerim var. Birkaç gündür ev sahibesinden bilgi alıyorum ve işe aldığım adamlardan daha farklı birine benziyorsun. Diğerlerine göre daha… Kadınsısın.”
Subaru: “Kadınsı mıyım!?”
Riften: “Gerçekten ilgi çekici bir kelimeymiş. Duyduğuma göre bu kelimenin yayılmasına sebep olan da senmişsin.”
Bu beklenmedik değerlendirme ve başına gelenlerin kendi eseri olduğunun söylenmesi Subaru’nun gözbebeklerinin genişlemesine sebep oldu. Kadın iş arkadaşlarına birkaç kez “kadınsı” dediğini hatırlıyordu ama Kararagi insanının bir şeylere alışma yeteneğini hafife almıştı demek ki.
Ancak nasıl oldu da Subaru’nun “kadınsı” olduğu kanaatine vardığını çok da anlamış değildi.
Subaru: “Öyleyse neden sonunda kadınsı olduğum kanaatine vardınız ki?”
Riften: “Ev sahibesi de çoğunlukla diğer kadınlarla aynı fikirde ancak kadınsılığın göze çarpan tek özelliğin de değildi.”
Subaru: “Aynı fikirde demek…”
Riften: “Aklıma gelmişken Crane Bey’den uzun süre çalışabileceğin bir iş aradığını duymuştum.”
Subaru, sohbet bir anda beklenmedik bir hâl alınca şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Subaru’nun tepkisini gören Riften kalın kaşlarını kaldırarak Subaru’nun göğsüne uzandı—— çiçek desenlerine dokundu.
Riften: “Çiçek desenleri çok güzel olmuş. Hem de hızlı bir şekilde yaptın. Kızlar bayıldı. Çalışma sürenin geri kalanında da bu performansını sürdür. ——Son gününde sana güzel bir şey söyleyebilmeyi umuyorum.”
Halibel: “————“
Subaru düşünceli bir şekilde başını sallarken Riften ve Halibel birkaç kelime daha konuştular, sonrasında Riften ziyafetine geri döndü. Sonuçta partiyi kendisi düzenlediği için konuklarıyla da ilgilenmekle yükümlüydü. Ve meşgul olmasına rağmen Subaru’ya bir şeyler söylemek için zaman ayırmıştı. Bunun ne anlama geldiğine gelince——
Subaru: “…Hal-san, onun ne hakkında konuştuğunu anlayacağım günü merakla beklemeliyim, değil mi?”
Halibel: “Eğer bu dolaylı bir işten çıkarma konuşmasıysa artık bu dünyada hiçbir şeye inanabileceğimi sanmıyorum.”
Halibel, bir sake şişesini açarken Subaru’nun sorusunu yanıtladı. Önceki konuşma Subaru’yu o kadar etkilemişti ki davetsiz misafiri kötü davranışları konusunda uyarmayı unutmuştu. Bu yüzden Subaru, sake şişesini Halibel’in elinden aldı.
Halibel: “Ah.”
Subaru: “Görünüşe göre içkiler bitmiş. Gidip biraz daha alayım.”
Subaru aceleyle oradan uzaklaşırken boş şişeyi aldı. Gülümsemesini bastırmaya çalışırken inisiyatif alıp bu gece ziyafet salonundaki herkesten daha çok çalışmaya karar verdi. Bunu yapabilmek için davetsiz misafirle de uğraşması gerekiyordu.
——İçten içe heyecanlanırken görünen üzere Rem’e bazı iyi bir haberler verebileceğini düşündü.
2
Rem: “——Ah, Subaru-kun.”
Ziyafet sonrası temizliği bitirdikten sonra, eve gitmek üzere ana kapıdan dışarı çıktı.
O sırada isminin söylendiğini duydu ve hafif bir şaşkınlıkla kafasını yukarı kaldırdı. İsmini söyleyen kişi, Subaru’nun ziyafette de gördüğü kimonosunun içinde, konağın kapısına yaslanmış olan Rem’di.
Subaru: “Rem? Neden buraya birlikte geldiğin kişiyle beraber eve dönmedin?”
Rem: “Aslında dönecektim ama sonrasında bencilce davranıp burada kalacağımı söyledim. Yarın ödünç aldığım kimonoyu ve saç tokasını geri teslim edeceğime söz verdim.”
Subaru: “Bu beni endişelendirmiyor ama… Kimi kandırıyorum ki aslında endişelendiriyor. Eğer sen bu kadar geç bir saatte dışarıda beklerken kötü bir şey olduysa…”
Rem: “Endişelendiğin için teşekkür ederim. Ama kapıcı benimle birlikteydi, yani kötü bir şey olmadı.”
Subaru hızla Rem’in yanına geldiği anda Rem Subaru’nun elini tuttu ve sakinleşmesi için gülümseyerek yüzüne baktı. Subaru, Rem’in söylediklerini dinleyerek arkasını döndüğünde tanıdık kapıcının ona sorun olmadığını belirtircesine başparmağını kaldırdığını gördü. Kapıcıya minnettarlığını göstermek amacıyla başını eğdi ve Halibel’in geçmesine izin verdiği için onu ev sahibesine ispiyonlamamaya karar verdi.
Subaru: “Onu bunu boş ver de neden burada bekliyordun? İlgilenmen gerek acil bir işin falan mı vardı?”
Rem: “Hayır, o tarz bir şey değil. Hazır normalde pek giymediğim kıyafetler giyiyorken eve birlikte yürümek istedim sadece.”
Subaru: “————”
Rem: “Böyle kimonoları çok nadir giyiyorum… Sence giymemeli miydim?”
Subaru: “Şey…”
Subaru, Rem’i tutmadığı eliyle başını kaşıyarak bakışlarını Rem’den kaçırdı. Bu sırada kapıcının yüzünü örttüğü parmaklarının arasından onlara baktığını görebiliyordu. “Biliyor musun, yarın onu ev sahibesine ispiyonlayacağım.” diye düşündü. Sonrasında bu düşünceyi sonraya erteleyerek ve aynı zamanda kulaklarının kızardığını hissederken cümlesini tamamladı.
Subaru: “Böyle şeyler söylediğinde mutlu oluyorum ama aynı zamanda tüm bunları söylemene sebep olacak kadar da yetersiz birisiyim. Eve yürürken güzel karımın da yanımda görülmesini istiyorum. Teşekkür ederim.”
Rem: “Ah, evet. Lütfen tüm kasabaya senin olduğumu göster.”
Subaru: “Tüm kasabayı kastederken bahsettiğin insan sayısını küçümsememelisin!”
Rem’in fikrine şaşırmakta olan Subaru kapıcıya el salladı ve ikisi birlikte eve doğru yürümeye başladılar.
Banan kasabasında saat gecenin bir yarısıydı. Bu alacakaranlıkta görünen tek şey ay ve yıldızların ışığı değildi; Banan, etrafta asılı olan Japon kağıt fenerleriyle aydınlatılıyordu. İçlerinde sihirli taşlar parlamıyordu, bunlar mum alevleriydi.
Yanında kimono giymiş güzel bir kız yürüyordu; sokak, gecenin sahip olduğu gökyüzü ve kağıt fenerlerle aydınlatılmıştı—— Subaru farklı bir dünyada değildi. Sanki önceden yaşadığı dünyanın geçmişinde kaybolmuş gibi, optik bir illüzyon görüyormuş gibi hissediyordu.
Rem: “——Subaru-kun, sorun ne?”
Subaru: “Kısa bir süreliğine düşüncelere dalmışım. Senle birlikte eve yürürken gösteriş yapmak istediğimi söylediğimi biliyorum ama bir anda aslında her şeyi kendine saklamak isteyen tipte biri olduğumu hatırladım. Bunun tadını evde çıkarmak istiyorum.”
Rem: “B-Bu ödünç alınmış bir kimono, bunla müstehcen şeyler yapamayız, anlıyor musun?..”
Subaru: “Peki ya sadece ufak bir şeyse?”
Rem: “Ah… E-Eğer sadece ufak bir şeyse…”
Subaru’nun müstehcen yüz ifadesi Rem’in yüzünün kıpkırmızı olmasına ve utançla kafasını eğmesine neden oldu. Subaru, Rem’in hareketlerini hoşnutlukla seyrederken “Yine de,” diyerek konuşmaya başladı.
Subaru: “Sanırım Rem’in partide ya da ziyafette olmasını… Beklemiyordum. Onunla gitmen için seni davet ettiğine göre yakın olmalısınız.”
Rem: “Ben bir öğretmenim ve o da bir veli, bu yüzden aslında arkadaş olmamız gerektiğini düşünmüyorum. Ama evet, öyleyiz.”
Subaru: “Anlıyorum. Çok sevindim. İşte şimdi güçbela da olsa bu kasabaya yerleşmeyi başardık.”
Subaru Rem’e cevap verirken aynı zamanda bu yıl bir yerden bir yere taşınmak için yaptıkları tüm o yolculukları anımsadı.
Her ne kadar Subaru, geçen gün iş aramaya çıktığında Halibel’le bu konu hakkında konuşmuş olsa da Rem’le birlikte Banan kasabasına yerleşene kadar Kararagi’nin dört bir yanında dolaşmaya devam etmişlerdi. Bunun nedeni, gerçekten de bir iş veya bir ev bulamamalarıydı ancak sonunda bu kasabadaki zorlu problemlerinden kurtulmuşlardı.
Etrafta dolaşırlarken tanıştıkları birinden aldıkları referans mektubu sayesinde Banan’a gelmiş, ardından apartman yöneticisi olan Halibel ile tanıştırılmış ve sonunda bir ev bulmuşlardı. Rem kendine hızla bir iş bulmuştu ve niteliksiz olduğu için kendini kötü hisseden Subaru bile, hayalini kurduğu tam zamanlı çalışan hayatına bir adım uzaklıktaydı.
Her şey sorunsuz ilerliyordu. ——Sonunda bunu söyleyebilecekleri bir durumdaydılar.
Rem: “Bu gece hayatımın en güzel zamanını geçirdim. Subaru-kun kimonomu övdü, üstelik kocamın çalışmasını da yakından görme fırsatı buldum. Kalbim sevgiyle dolup taşıyor.”
Subaru: “Kimononun kendisini değil, aslında o kimononun içinde bulunan seni övdüm. Bunun farkındasın, değil mi? Ayrıca, iş yerindeki molamda bana verdiğin ikramlar sayesinde ben de midemi doldurmuş oldum.”
Rem: “Her şey çok lezzetliydi, bu yüzden senin de seveceğini düşündüm…”
Subaru: “Evet, her şey çok tatlıydı ve seni seviyorum ama…”
Daha ziyafet başlamadan önce bile kadınlar nedense Subaru’ya bir sürü yemekten tattırmışlardı, bu yüzden karnı toktu ve daha fazla ağırlık taşıyacak hâli kalmamıştı. Şu anda yediği her şeyi içinde tutabilmesinin sebebi şüphesiz ki Rem’le yaptıkları o müstehcen anlaşma ve sahip olduğu iradeydi.
Rem: “Ayrıca söylemeden geçemeyeceğim, tüm iş arkadaşlarına sana iyi bakmalarını söylemeyi başardım.”
Subaru: “Yarın hiç şüphesiz herkes benimle dalga geçecek…”
Rem: “——?”
Normalde de kadın iş arkadaşları tarafından resmen oyuncak muamelesi görüyordu, bu yüzden elbette Subaru’nun yeni tanıştıkları sevimli eşinin onlardan bir iyilik istemesine çok sevineceklerdi. Artık kadınların yarın iş sonrası kendisine nasıl davranacaklarından korkuyordu.
Subaru: “————”
Yaptıkları sıradan ama keyifli sohbet sona erdi ancak etrafa hâkim olan sessizlik rahatsız edici değildi. Bu, yalnızca ikisinin arasında oluşmuş doğal ve özel bir andı. Konuşmuyor olmalarına rağmen ikisini de rahatsız etmiyordu, aralarında kesinlikle doğal bir mesafe hissi vardı. Konu yalnızca ikisi olsaydı bu aralarındaki sessizliği dolduracak hiçbir şeye gerek olmazdı.
——Ancak dünya doğal olmayan bir sessizliğe bürünmüştü ve bunun, onların arasındaki sessizlikle hiçbir alakası yoktu.
Rem: “Subaru-kun.”
Subaru’nun ters bir şeyler olduğunu anladığı anla aynı anda Rem, Subaru’ya seslenmek amacıyla adını söyledi.
Subaru’nun elini daha sıkı tutan Rem yerinde hareketsiz kaldı ve Subaru’nun da durmasını sağladı. Bu, Subaru’nun nefesini kısa bir süreliğine tutmasına sebep oldu ve Rem’e bakmaya çalıştı—— ancak tereddüt etti. Çünkü Rem’in onu neden durdurduğunu ve neden adıyla seslendiğini biliyordu.
Subaru: “————”
Gece vakti sokağın önünde küçük birisi dikiliyordu.
Sokağın ortasında dikilen kişinin gölgesi ayın önüne düşüyordu ve gecenin karanlığından dolayı vücudunun tamamı belirsiz görünüyordu. Subaru’dan kısa, Rem’den biraz uzundu; zayıf ve narin göründüğü için Subaru onun bir kadın olduğunu bilebiliyordu.
Üzerinde, resmen gecenin karanlığıyla karıştırılabilecek kadar siyah bir elbise vardı ve üzerindeki hakama cesur bir biçimde uyluklarının yalnızca yarısını kapatacak kadar kısaltılmıştı; beyaz, uzun bacaklarının yere bastığını açıkça görebiliyordu.

Silahsız, genç bir kadındı ve çok fazla dekoltesi vardı—— eğer yalnızca bunlardan ibaret olsaydı sıradan bir dilenci ya da fahişe gibi görünürdü. Ve Subaru bunu söylemekte tereddüt ediyor olsa da bunların ikisi de büyük şehirlerde nadir görülen şeyler değillerdi. Ailesini kaybetmiş, sokaklarda yaşayan yoksul insanlar ve arka sokaklarda müşteri arayan fahişelerle karşılaşmak oldukça olağandı.
——Bu nedenle Subaru’ya aslında kadının farklı olduğunu düşündüren şey hâlâ olduğu yerde hareketsiz duran silüetin gözlerinin parıltısıydı.
Arka planı yıldızların ışığı aydınlatıyordu, kadının yüzünde gölge kendine yer edinmişti ancak aynı zamanda gözleri delici bir şekilde parlıyordu. O keskin parıltı Subaru ve Rem’e karşı korkunç, şiddetli bir düşmanlık yönelterek–
Subaru: “Ah——”
Subaru bu düşmanlığı sezdiği anda ellerinin ve bacaklarının hızla buz kesmeye başladığını hissetti.
Subaru: “————”
Kıpırdayamıyordu. Subaru, karşısında hissettiği o yoğun düşmanlık hissi yüzünden bilincini tamamen yitirdi. Gözleri fal taşı gibi açıldı, nefes almayı unuttu, dizleri acınası bir şekilde titriyordu. Ve sonra——
???: “——Ne… yapıyorsun…”
Atmosferi derinden sarsan varlık, rüzgâr gibi üzerlerine doğru süzüldü. Bu öylesine bir ses miydi yoksa biri yalnızca onlara mı sesleniyordu, Subaru bunu anlamak için umutsuzca geç kalmıştı. Dünyayla bağlantısını o kadar kesmişti ki karşısındaki varlık, yabancı bir vücut gibi sarsılmaz bir şekilde duruyordu.
Bir kadındı ama aynı zamanda değildi de. İnsan hatlarına sahipti ama bir insan değildi. Nefret uyandıran bir düşmandı.
???: “–Ne… yapıyorsun…”
Nefret uyandıran bu düşman rüzgârı, kendi sözlerini tekrarlıyordu.
Bu bir soru, bir tehdit, bir saldırı ve merhametti. İnanması zor olsa da aynı zamanda bir merhametti.
Çünkü isteseydi Subaru gibi birini çoktan ortadan kaldırabilirdi. Yine de bunun tek sebebi, yalnızca düşmanın merhameti olamazdı. Başka bir sebebi daha olabilir miydi?
Eğer merhamet ve acımanın dışında bir şey varsa o da Subaru’nun yaşamasına izin vermek olurdu.
Rem: “S-Sen…”
Subaru’nun sesi gitmişti. Demek ki bu Subaru’nun sesi değildi. Yanında duran Rem’in sesiydi. Subaru’nun elini canını yakacak kadar sıkı tutuyordu, bu da Subaru’nun uyanmasına sebep oldu. Acı, Subaru’nun gerçekliğe dönmesini sağladı. Aynı zamanda Rem’in de bilinci yerindeydi ve her şeyin farkındaydı.
Rem ve Subaru: “————”
İkisi de gözlerinin önündeki varlık karşısında şaşkına dönmüş ve ezilmiş hissediyorlardı. Rem, baskı altında hissederken çaresizce kaçmanın bir yolunu arayan tek kişiydi. Subaru’nun duyuları da ona aynen bunu yapması gerektiğini söylüyordu ancak ruhu tepki vermiyordu. Bu çağrıya karşılık verebilecek kadar güçlü bir ruhu yoktu. Karşısında böyle bir düşman varken bunu yapamazdı.
——Çünkü Subaru, düşmanlarından kaçan biri olarak karşısındaki düşmanla savaşmak gibi bir harekette bulunamazdı.
???: “——Geber.”
Dehşete düşmüştü.
Subaru bu sonuca vardığı anda aynı zamanda düşmanları son derece açık ve net bir şekilde hükmünü ifade etti. Hemen ardından artan baskı o kadar şiddetli hâle geldi ki resmen Subaru’nun derisini yakıyordu, düşmanlık hissi artık karşısındakini öldürme niyetine dönüşmüştü.
Rüzgâr esiyordu. Sanki mevsimlik gece rüzgârı ılık bir şekilde ve nazikçe tenini okşuyordu——
???: “——Buraya gel!!”
Bu ona kaçınılmaz bir şekilde bağlandığında, Rem Subaru’yu tutarak yana doğru sıçradı. İçinde bulundukları alansa bir anda dairesel bir şekilde kalan topraktan ayrıldı. Ayrılan alan, sanki bir canavarın çenesi tarafından ısırılıp atılmış gibi yarılmıştı.
Yarıkta kalmış olan hiçbir şey artık canlı değildi. Ve bu yüzden şüphesiz ki tüm yaşamın söndüğü o yarıkta kalan şey, gözlerinin önündeki kadının kendilerini öldürme niyetiydi.
Rem: “Aah——”
???: “Geber.”
Önlerinde duran kişinin hissettiği düşmanlık artık kaçınılmaz olduğundan Rem saldırmak ve kendilerini savunmak için büyü gücünü toplamaya başladı. Ancak rakibinin öldürme niyeti ani bir fırtına gibi hızlı ve güçlüydü. Rüzgârın çenesi Rem’e durmaksızın saldırıyordu, Rem’in tek yapabildiği bu saldırılardan kaçınmaya odaklanmaktı.
Rem: “Ku——”
Kimono, Rem’in başına bela olmuştu. Kıyafet, ayak bileklerine kadar uzanıyordu ve oldukça zarif görünüyordu ancak karşılığında Rem’in hareketlerini oldukça kısıtlıyordu. Saldırılardan kaçınmaya odaklanıyor olsa bile eninde sonunda bunu da yapamayacak hâle gelecekti. Durum gittikçe kötüleşiyordu.
???: “Geber, geber, geber, geber.”
Öldürücü niyeti, en kısa kelimeyi kullanarak en kısa tezahürat olarak tekrar tekrar fışkırıyor ve hiçbir çıkış yolu bırakmıyordu. Subaru’yu tutan Rem için üzerinden atlamak için çok uzundu. Ve başta yükseğe atlasa bile kolay hedef hâline geleceklerdi. Kalabalık bir yere kaçma seçeneğine gelince de kadınların insanları feda etmekte tereddüt edecek bir zihniyete sahip olup olmadıklarından pek emin değildi, bu yüzden bu en son seçenek olacaktı——
Rem: “————”
Rem çılgınca beynini zorluyor, kazanmalarını sağlayacak yollardan birini bulabilmek için elinden geleni yapıyor, yine de olduğu yerde saymaya devam ediyordu.
Subaru, Rem’in kenara sıçramasının etkisiyle savrulurken yine Rem tarafından kolları tutulduğu için hareket edemiyordu. Düşmanlık hissi bir öldürme niyetine dönüşüp düşman tarafından harekete geçirildiğinden beri cesurca davranmak için ihtiyaç duyduğu iradesini dahi kaybetmişti. Hareket etmesi ve aynı anda düşünmesi gerektiğini bilmesine rağmen.
???: “Geber.”
Kadın, yerinden bir milimetre bile kıpırdamadan ölüm naraları tekrarlamaya devam ediyordu.
???: “Geber.”
Rüzgârın çenesi gökyüzünü, yeri ve kasabayı yiyip bitiriyordu.
???: “Geber.”
Düşman Subaru’ya kıyasla o kadar güçlüydü ki kadının onla, kedinin fareyle oynadığı gibi oynadığını söylemek abartı bir ifade olmazdı.
Tüm bu durumu tersine çevirecek bir yol, bu umutsuz vaziyeti tersine çevirecek bir öneri, tüm o tehlikeyi bastıracak bir saldırı——
Subaru: “————”
Subaru’nun bütün bunları bulmak için daha fazla vakti yoktu ve kendine daha fazla zaman da yaratamazdı.
——Ölmek istemiyorum.
Zihni ve bedeni zincirlere vurulmuştu; Subaru’nun etrafını saran tek şey, güçlü bir laneti anımsatan bu düşünceydi.
Rem: “En azından… yapabilseydim…”
Rem, onları öldürmeye çalışan ve kontrol edilemeyen rüzgâra karşılık olarak zorlukla birkaç kelime söyleyebildi. Subaru, onun kesik kelimelerinin arasından ne söylemeye çalıştığını anlamıştı. “En azından—— Subaru’yu kurtarabilseydim.” demeye çalışıyordu.
Subaru: “————”
Subaru böyle bir şeyin olmasına asla izin vermezdi. Rem’in kimonosunu tutan ellerini uyarı niteliğinde biraz daha sıktı, eşinin bitirmeye çalıştığı cümleye katılmadığını göstermeye çalışıyordu. Geriye kalan tüm gücünü Rem’i daha sıkı tutabilmek için parmak uçlarında topladı; o anda Subaru, fiziksel olarak Rem’den kolayca koparılabilirdi ancak başkası tarafından sökülüp atılmasına izin vermeyeceği tek şeyin kalbi olduğunu söylemeye çalışıyordu.
Rem: “Ama…”
Rem, Subaru’nun anlaşılması zor hareketlerinden bu çıkarımı yapmıştı. Ancak Rem, durumun gerçekten de ne kadar berbat hâlde olduğunun farkındaydı, biri onları öldürmeye çalışırken kapana kısılmış hâlde bulunan Subaru’dan çok daha fazla farkındaydı hem de.
İkisi de çok fena köşeye sıkışmışlardı. Çok geçmeden rüzgârın çenesi Rem’in bacaklarını koparacak, bağırsaklarını yutacak ve tüm hayatını elinden alacaktı.
Tüm bunlar gerçekleşmeden önce tek dileği sevdiği adamın daha uzun yaşayabilmesiydi, yalnızca bir saniyeliğine daha fazla yaşayacak olsa bile——
???: “Geber——”
???: “——Öyle bir şey olmayacak. Bu kadarı da yeter artık.”
Rem’in aldığı karar eyleme dönüşemeden hemen önce, rüzgârın çenesinin çeliği ısırmasına benzer bir ses duyuldu.
Isırık saldırısı, o ana kadar parçalanmakta olan alanı değiştirdi. Tek bir darbeyle yetinmedi, ardı ardına gelen yüksek ve keskin ısırık saldırılarının sesi geceyi yarıp geçti.
Rem: “————”
Bu değişiklik, durmadan ölüm naraları atmaya devam eden kızın bile durmasına sebep olmuştu. Subaru’yu tutan Rem de duraksadı ve ne olduğunu anlamaya çalışarak gözlerini kırpıştırdı.
Görüş alanlarına giren kişi, kıyafetinin kenarları rüzgâr nedeniyle dalgalanan siyah bir kimono giymiş, uzun boylu bir adamdı. ——Ağzında kiserusuyla birlikte aralarında dikilen kişi, Halibel’di.
Rem: “Hali… bel…?”
Halibel: “Evet, benim, hepinizin tanıdığı Ha-san. Bu seferki çok yakındı, değil mi Su-san? Eğer zamanında gelmeseydim her şey için çok geç olurmuş gibi görünüyor. Rem-chan bile artık kararını vermiş gibiydi.”
Subaru: “Neden… buradasın…”
Halibel: “Ah, kafanda birçok soru işareti olduğunu biliyorum ama sana açıklama yapma işini şu anlık biraz ertelemem gerekecek. Yoksa…”
Subaru, Halibel’in nasıl aniden ortaya çıktığını kavrayamıyordu, ayrıca Subaru’nun titreyen sesi Halibel’in her zamankinden daha farklı davranmasına falan da sebep olmamıştı. Bu detay, onları rahatlatmaktan ziyade tehlikeli bir durumun içinde oldukları hissini daha da artırıyordu. Halibel, Subaru’nun aklından geçen düşünceleri umursamadan yavaşça kadına doğru döndü ve şöyle dedi:
Halibel: “Bu kızla savaşmak gerçekten zor olmalı.”
Halibel bunu söylerken sanki savaşacak havasında bile değilmiş gibi görünüyordu, aynı anda yavaş adımlarla düşmana doğru ilerlemeye başladı. Subaru, ilerlemeye başlayan Halibel’in arkasından “Bu yaptığın çok pervasızca.” demeye çalıştı.
Ancak——
Rem: “Bırakalım da bu işi Halibel-sama halletsin.”
Subaru: “Rem? Ama o… o kadın…”
Korkunç bir rakip, olağanüstü güce sahip bir varlık. Halibel böyle birisiyle dövüşmek üzereydi. Subaru, “En azından kaçabilmek için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışmalıyız.” demeye çalışıyordu.
Rem: “——Övgü Dağıtan Halibel*.”
(Ç.N: Halibel’a “the Admirer” denmesinin sebebi, tanıştığı insanlara ve gördüğü şeyleri övmek konusunda oldukça cömert oluşudur.)

Subaru: “…Ne?”
Rem: “Kararagi Şehir Devleti’nin en güçlüsü olarak kabul edilen kişi—— Halibel-sama.”
Rem’in sessizce söylediği cümle Subaru’nun sesini kullanamayarak kaskatı kesilmesine neden oldu. Ardından, düşmanla arasındaki mesafeyi gittikçe kapatan Halibel’in sırtına bakarken nefesi kesildi.
Ziyafette kendine içki dolduran bu adam, şimdi yalnızca yürüyüş yapıyormuş gibi düşmana doğru ilerliyordu.
Subaru: “Bu…”
Halibel: “——‘İnanılmaz,’ değil mi? Böyle mi düşünüyorsun, Su-san? Ayrıca, iyi misin?”
Kadına yüz yüze gelen Halibel, Subaru’nun lafını ağzından aldıktan sonra kadınla fazlaca tanıdık bir sesle konuştu.
Halibel, arkasındaki Subaru ve Rem’i kenara çekip “Bu ikisine dokunmadan önce beni geçmelisin,” der gibi kadınla aralarına girdi fakat yüzünde en ufak bir savaşma coşkusu yoktu. Halibel, tıpkı apartmanda kestirdiği zamanlardaki gibi ilgisiz duruyordu.
Bu sırada düşmanları olan kadın da aynı tavrını sürdürüyordu. Hareketsiz durmaya devam eden kadın, Halibel’in varlığına hiçbir ilgi göstermeyerek hissettiği sınırsız düşmanlığı Subaru ve Rem’e yöneltmeye devam ediyordu.
Düşmanın yoluna çıkan her şey paramparça olacaktı, bu yüzden——
???: “Geber.”
Kadının gözle görülemeyen karşısındakileri öldürme niyeti rüzgâra dönüştü ve saldırısı, bulundukları alanı küre şekline soktu—— Isırık saldırısı Halibel’e yöneldi. Bu, savunmaları aşan ve hedefini amansızca yiyip bitiren ölümcül bir tehditti.
Bundan korunmanın tek bir yolu vardı, o da ısırık saldırısının kendine ulaşmasına izin vermemekti.
Halibel: “————”
Halibel elini kimonosunun içine soktu ve yıldırım hızıyla bir şey fırlattı. Sıradan bir insanın göremeyeceği kadar hızlı fırlatılan nesne, rüzgârla çarpıştı. Isırık saldırısı Halibel’in bağırsaklarını parçalayamadı, bambaşka bir yerde fırlatılan nesneyi ısırdı.
Halibel: “Göremiyor olsam da önemli değil. Burnum son derece etkilidir.”
???: “————”
Halibel: “Ah, alınma ama, tamam mı? Ben köpeklerin kurduyum, ırkımın lideriyim ve bu bizim önemli özelliklerimizden biri.”
Halibel, her yeni biriyle tanışması sırasında ortamı yumuşatmak için bir şeyler anlatıp dururdu. Bu sözlerinden sonra da kadın onu açıkça anlamamış olmasına rağmen başını yavaşça Halibel’e doğru çevirdi.
Kadın, Halibel’e delici bakışlarla baktı. Bakışlarını Subaru ve Rem dışında birine ilk kez çevirmişti.
Halibel: “Ah, demek sonunda olduğum tarafa bakabildin…”
???: “Geber.”
Halibel: “——İşte geliyor.”
Halibel, tekrar bir nesne fırlatarak ısırık saldırısının bir kez daha ıskalamasına neden oldu. Ancak kadın, öncelik verdiği karşısındakileri öldürme niyeti değişerek sahip olduğu ateş gücü bir anda Halibel’e odaklandı.
???: “Geber, geber, geber, geber.”
Halibel kollarını hızla hareket ettirerek vahşi bir şekilde kendisine gönderilen tüm ölümcül rüzgâr esintilerini tek seferde yok etti. İlk rüzgâr esintisini savuşturduktan sonra biraz ivme kazanarak “Pekâlâ,” dedi.
Halibel: “Anlaşılan ilgini çekebildim, şimdi sıra beklentilerini karşılamakta!”
???: “Geb——”
Halibel: “Hah. ——Söyle bakalım, hangi ben tarafından öldürülmek istersin?”
???: “————”
Halibel, üzerindeki zorisiyle birlikte sokağın ortasında birkaç adım atarak vücudunu sağa sola sertçe salladı. Anormal bir his ve bir bakıma büyüleyici bir ayak hareketi. Hemen ardından, Halibel’in vücudu garip bir şekilde sallandı——
Halibel: “Şimdi,”
Halibel: “Hangi beni tercih ederdin?”
Halibel: “Şu anda üzerine titreyecek türden biriyim.”
Halibel: “Ve şimdi de otoriter bir koca gibiyim.”
Subaru: “——Ne!?”
Bu inanılması zor olay karşısında şaşkınlıkla sesini yükselten kişi karşılarındaki kadın değil, arkada Halibel tarafından korunan Subaru’ydu.
Halibel’in dört farklı kişi olarak tüm o cümleleri oybirliğiyle söylediğini gördüğü için bunu yapması oldukça doğaldı.
Halibel: “Eğer bilmek istersen diye söylüyorum, gücüm dörde bölünmedi. Aslında aynı anda dört kişiyim ve gücüm dört katına çıktı.”
Halibel: “Anne ve babama kardeş istediğim için yalvarıp duruyordum, sonra bir baktım daha fazlasına sahip olmuşum.”
Halibel: “Üzgünüm, bu aslında bir yalandı.”
Halibel: “Bir gün aynada kendimi gördüm ve diğerlerinin de ortaya çıkmasını sağladım.”
Halibel: “Üzgünüm, bu da bir yalandı.”
Dört Halibel de kollarını kavuşturdular, kiserularını tüttürdüler ve alakasız şeyler hakkında çene çaldılar. Tüm bu olanlar bir kâbusa dalmak gibiydi ancak karşılarında dört farklı Halibel’in olması yalnızca bir yanılsama değildi.
Hepsi de gerçekten orada duruyor ve gerçek hissettiriyorlardı. Bu dört Halibel’le birlikte dövüş gücü de dört katına çıkmıştı.
Halibel: “————”
Karşısında, çoğalmayan ancak kendisini klonlayan Halibel’i görmek kadının gece boyunca ilk kez hareket etmeyi bırakmasına sebep oldu.
Artık 4 kişi olarak hareket edebilen Halibel’e karşı durmaksızın ısırık saldırıları göndermenin işe yarayıp yaramayacağı şüpheliydi. Görünmez saldırılarının savuşturulması ve ardından sert bir karşı darbe alabilecek olması ihtimali anında artış göstermişti.
Kadının bu tarz hesaplamaları kafasında tartabilecek mantık seviyesine sahip olup olmadığı bilinmese de——
???: “Geber.”
Halibel: “…Söyleyebildiğin tek şey bu mu senin? Görünüşe göre ailevi meselelerin oldukça karmaşık.”
Kadın dizlerini bükerek yanındaki binalardan birinin çatısına kolaylıkla atladı ve çıplak ayaklarıyla üzerinde yürüdüğü çatının çatlamasına sebebiyet verirken bakışları Halibel’le diğerlerinin üzerinde gezindi. Arkasına aldığı ayın görüntüsü ve gözlerindeki hiç azalma göstermeyen parıltılarla o kadar güzel görünüyordu ki insan aklının alabileceğinin çok ilerisinde bir varlıktı.
Olduğu yerde dört kişi olarak bulunan Halibel ve ayı arkasına almış siyahlar içindeki kadın birbirlerine dik dik baktılar. O an, sanki sonsuza dek sürecekmiş gibiydi ancak——
Subaru: “——Rem!?”
Bu sırada ne Halibel bir saldırıda bulunuyor ne de kadın geri çekiliyordu, ikisi de konumlarını bozmayarak bulundukları durumu tartıyorlardı. Subaru, orada yalnızca seyirci olarak bulunabiliyordu. Halibel, geriye dönerek Subaru’nun kollarında bitkin bir şekilde yatan Rem’e ve sesi titreyen Subaru’nun kendisine baktı.
Ortamdaki kaostan faydalanmak amacıyla kadın, gecenin karanlığına karışarak kaçmaya çalıştı——
Halibel: “Hey——”
Halibel’lerden üçü kadının kaçma girişimini görmezden gelmek taraftarı değildi.
Halibel’in atışları kadına üç farklı taraftan saldırdı ancak atışlardan ikisi düşmanın sağladığı rüzgâr esintileri tarafından geri püskürtüldü. Ancak üçüncü atış kavis çizerek rüzgârı yardı ve fırlatılan nesne, kunai, kadının ince sırtına saplanarak sırtını deldi.
???: “——”
Kadın yaralanışıyla eş zamanlı olarak dudaklarından hafif bir inilti döküldü ve kaçmaya çalışmaya devam etti.
Halibel: “————”
Halibel işitme duyusunu keskinleştirerek kaybolan kadının hareketlerini bir süre daha dikkatle dinlemeye devam etti, sonuçta gecenin karanlığından faydalanıp tekrar saldırması da ihtimaller dahilindeydi. Yine de düşünüldüğünde kadının, dezavantajlı bir durumda olduğunun bilincinde olarak geri çekildiği ortadaydı. Sonuç olarak Halibel tatmin olmuştu ve——
Halibel: “Şimdilik bir tanesi de onun hakkından gelmeye yeter sanırım. Neyse…”
Subaru: “Halibel! Hal-san! Rem…!”
Halibel, Subaru tarafından çaresizce çağırılırken sonunda hızla ikilinin yanına koştu. Aynı anda klonları da ortadan kayboldu ve sanki her şey bir illüzyonmuş gibi kendisi de normal hâline geri döndü.
Yine de az önce yaşanan o gizemli olay hakkında konuşacak vakitleri yoktu. Subaru, kollarında bitkin bir hâlde yatan Rem’e çaresizce seslenmeye devam etti.
Halibel: “O siyahlar içindeki kızın saldırısı Rem’e isabet etti mi?”
Subaru: “Her tarafını kontrol ettim ama vücudunun hiçbir yerinde yara yok! Yine de kollarıma yığılıp kaldı ve…”
Etraf kaos içindeydi ama Subaru’nun emin olduğu bir şey varsa o da Rem’in yara almadığıydı. Bir anda, aniden bayılmıştı. Kadın, Rem’e ne yaptıysa büyük ihtimalle yakındaki binalardan birinin çatısına kaçtıktan sonra yapmış olmalıydı çünkü kadının yaptığı atışlar ıskalamıştı ve tüm bunların sonunda Rem bir anda yere yığılmıştı. Ve bu da——
Halibel: “Belki de kadın tuhaf bir büyü falan yapmıştır… Gerçekten de ateşi var gibi duruyor. Gerçek gibi gelmiyor ama bir tür hastalıkla karşı karşıya olabiliriz.”
Subaru: “————”
Halibel: “Bakışların daha da gergin hissetmeme neden oluyor. Onu dairenize kadar taşıyacağım…”
Subaru: “H-Hayır, ben… Rem’i ben taşıyacağım! Onu tekrar evimize götüreceğim…”
Subaru, Rem’i kucağına almak üzere kollarını uzatan Halibel’in sözünü keserek geri çekilmesine sebep oldu, ardından bacaklarının titremesine engel olmaya çalışırken Rem’i kendisi kucağına aldı. Subaru, Rem’le birlikte ayağa kalkarken sözleri bir anlığına -Halibel’in kısık gözlerinden anladığı kadarıyla- bir şeyler üzerine düşünmesine sebep olmuştu.
Ardından Halibel, abartılı bir şekilde başını sallayarak hızlıca “Tamam,” dedi.
Halibel: “O zaman sen onu apartmana götür. Ben de bu sırada bir büyü kullanıcısı çağıracağım ve döndüğümde sizinle tekrar ikinizin odasında buluşacağız. Eve kalabalık ve aydınlık bir sokaktan dön.”
Subaru: “Pekâlâ, bu işi sana bırakıyorum!”
Subaru, kucağındaki Rem’le beraber Halibel’in dediklerine itiraz etmeden hızla koşmaya başladı. Oldukça çaresiz görünüyordu ve tüm zihni huzursuzlukla doluydu ama yine de yürüyebilecek gücü kendi buldu. Rem’i evlerine götürmeden önce gücünün tükenmesine izin veremezdi.
Halibel, Subaru ve Rem’in gidişini izlerken kiserusundan derin bir nefes çekti.
Halibel: “Her neyse…”
İçine çektiği dumanı üfleyerek gecenin bir vakti sokağa fırlayıp büyü kullanıcısı aramaya koyuldu.
3
——Hepsi benim suçum.
Subaru: “Hah… hahh…”
——Hepsi benim suçum. Hepsi benim suçum. Hepsi benim suçum. Hepsi benim suçum. Hepsi benim suçum.
Subaru: “——!”
——Hepsi benim suçum benim!!
Subaru: “Hahh!..”
Subaru; kocaman açılmış gözler, kıpkırmızı olmuş bir yüz ve zorlukla aldığı nefeslerle apartmana doğru tüm gücüyle koşmaya devam ediyordu.
Kollarında Rem’in ağırlığını hissedemiyordu. Koşarken kendini, kollarında herhangi birini taşıyan sıradan bir insandan farksız hissediyordu ama vücudu boyunca sanki magmaya dönüşmüşçesine akan kanın yakıcı sıcaklığı, Subaru’nun durmasına izin vermiyordu.
Subaru: “————”
Subaru olabildiğinde hızlı koşuyordu. Bu sırada kollarındaki sorununun ne olduğunu bilmediği Rem’in olabildiğince az sarsılmasını sağlamaya çalışsa da bunda çok başarılı olduğu söylenemezdi. Rem’in bu hızla koşan Subaru’nun kucağında rahat edebilmesi imkânsızdı. Buna rağmen, kucağında baygın hâlde yatan Rem hiçbir tepki göstermiyordu ve bu gereğinden çok daha korkutucuydu.
Büyü, hastalığı—— Halibel’in endişe ettiği ihtimaller Subaru’nun zihnini kaygı denen zincirlerle çevrelemişti.
Bir anda ortaya çıkan ve gecenin karanlığı kadar siyah kıyafetleri olan o kadın—— zorlukla kurtuldukları o düşmana duyduğu korku, tam şu anda, kafasından tamamıyla siliniyordu.
Düşmanca hedef alınmak, başkasının hissettiği o yoğun öldürme isteğine maruz kalmak—— bunların hepsi önemsiz meselelerdi.
Şu anda, kollarında bu fazlasıyla değer verdiği kıza ne olduğunu bilmediği anlarla kıyaslandığında——
Subaru: “——Kahretsin!”
Subaru, aynı zamanda hissettiği sabırsızlık hissiyle başa çıkmaya çalışırken eve dönebileceği en kısa yolu seçmedi, gidebileceği en kalabalık sokakları seçti. Sıradışı bir şekilde boş olan bu alandan iki sokağı daha arkasında bırakarak sonunda çıkabildiğinde önündeki sanki hiçbir şey olmamış gibi akıp giden gündelik hayata baktı ve gecenin bir vakti sokakta yürümekte olan herkesin kendisine baktığını hissetti.
Adamın teki kucağında baygın hâlde yatan bir kızla sokak boyunca koşuşturuyordu. Saçma sapan bir adalet duygusuna sahip, her şeye burnunu sokan birinin onu durdurmamış olması tam anlamıyla bir mucizeydi.
Gerçi böyle bir mucize dilemekle de uğraşmıyordu, şu anda tek bir dileği vardı.
Subaru: “Lütfen… Rem…”
Yalnızca Rem’in güvende olması için içtenlikle dua ediyordu.
Gözlerini açması, adını söylemesi ve ona gülümsemesi için dua ediyordu. Tek istediği şey bunlardı.
Eğer Subaru, az önce yaşanan olayda hiçbir işe yaramamış o kişi olmasaydı ve bir mucize gerçekleşmesi için yalvarabileceği bir yüzü olsaydı dileyeceği tek şey bu olurdu. Başka hiçbir şey olmazdı, yalnızca ve sadece bu olurdu.
Subaru: “————”
Subaru, içten içe çaresizce göklere dualar ederken nasıl başarabildiğinin kendi de farkında olmayarak kaldıkları apartmana geri dönmeyi başardı. Ayağıyla sürgülü kapıyı zorlayarak açıp Rem’i karanlık odada dikkatle yere yatırdı. Terden sırılsıklam olmuş yüzünü bile silmedi. Odanın ışığını yakarak aceleyle yere bir futon serdi ve Rem’i de onun üzerine taşıdı.
Subaru: “Rem… Rem… Cevap ver lütfen… Rem…”
Subaru adını seslenmesine rağmen acı içinde nefes almaya devam eden Rem’den hiçbir karşılık alamadı. Subaru, kederli bir bakışla Rem’in kimonosunun kuşağını nazikçe gevşeterek kollarını çıkardı. Ödünç aldığı kimono üzerinde mahvolmuştu ve saçındaki tokayı da düşürmüş gibi görünüyordu.
Sanki bu gece gördüğü o özenle giyinip kuşanmış, yüzünde muhteşem bir gülümseme taşıyan Rem bir rüyadan ibaretti.
Subaru: “Rem… Lütfen…”
Subaru, bir kovaya su doldurarak yanına aldıktan sonra Rem’in alnını ve ensesini ıslattığı bezle sildi. Eli Rem’in alnına değdiğinde kızın ateşi olduğunu hissedebildi ancak bunun hafif bir ateş mi yoksa gerçekten yüksek bir ateş mi olduğunu ayırt edemiyordu. Şu anda Subaru’nun kendisi de kaygı ve tedirginliğinin dinmediği bir durumdaydı, bu yüzden kendi vücut ısısının da normal olduğunu söyleyemezdi.
Şu anda, Halibel’in bir an önce bir büyü kullanıcısı bulup getirmesini beklemekten başka seçeneği yoktu. Subaru’nun burada bile yapabileceği hiçbir şey yoktu.
Subaru: “Rem…”
Subaru, futonun üzerinde uzanan Rem’in elini tutarak ince parmaklarına dokundu ve pozisyonunu bozmadan dua etmeye devam etti.
Lütfen bir şey olmasın. Lütfen uyansın, yalvarırım. Keşke sağ salim uyanıp hiçbir şey olmamış gibi tekrar bana gülümseyebilse, sonra da dudaklarından adımın döküldüğünü duyabilsem——
Subaru: “————”
Duasının ne kadar sürdüğünü kim bilebilirdi ki? Subaru, arkasından ses geldiğini duyduğunda uzun zamandır bir trans hâlinin içindeydi. Arkasından gelen ses bir kapı açılma sesiydi. Şüphesiz Halibel sonunda bir büyü kullanıcısıyla gelebilmişti.
İçten içe böyle olmasını umut eden Subaru arkasını dönerek “Rem’in durumuna bir bak.” demeye çalıştı——
???: “——Ha? Bu zavallı bakış da neyin nesi? Bakmaya dayanamıyorum.”
Karşısındaki, kollarını kavuşturarak yan kapıya yaslanmış hâlde duran kadın bunu oldukça aşağılayıcı bir tonla söylemişti. Bu, Subaru’nun tüm düşüncelerinin bir anlığına donmasına neden oldu.
Karşısındaki kişi kimono giymiş bir kadındı. Oldukça temiz, bembeyaz bir elbise giyiyordu. Beyaz kimonosu, sağ tarafı sol tarafın üzerine gelecek şekilde giyilmişti ve bu durum bir defin elbisesi gibi görünmesine sebep oluyordu ancak elbisesinin hakaması* uyluklarının ortasına kadar kısaltılmıştı ve uzun, ince bacaklarıyla beyaz teninde “ölümün” gölgesine dair hiçbir iz yoktu.
(Ç.N: Hakama, Japonya’da giyilen gelenekler bir alt giysisidir.)

Kısa, süt beyazı saçlarının uç kısımları düzensiz ve dağınık bir kesimle şekillendirilmişti. Keskin badem gözleri koyu çivit mavisi rengindeydi. İnsanı kışkırtacak tarzda yüz hatlarına sahip olmasına rağmen aynı zamanda tuhaf bir şekilde güzel de bir yüze sahipti.
Bu, incelikle yapılmadığı ve simetrik olmadığı için ortaya çıkmış bir güzellikti. Bu yüz, âdeta vahşi hayvanların güzel olduğunu düşündükleri her şeyi bir araya getirmesinin sonucu olarak tesadüfen oluşmuş güzel bir yüz gibiydi; güzellik konusunda en ufak bir titizlik bile gösterilmeden yalnızca doğal anlamda güzel şeylerden oluşmuş sıra dışı bir sanat eseriydi.
Herkesin nefesini kesebilecek ve gerçeklik duygusunu kaybetmesine bile neden olabilecek kadar sıra dışı, güzel bir yüz. Subaru buna kendi gözleriyle canlı olarak şahit oluyordu ancak olduğu yerde kaskatı kesilmesinin sebebi kadının güzelliği falan değildi. Subaru, şu anda karşısında olan kadının yüzünü belli belirsiz de olsa hatırlıyordu ve zihninde yer edinen o anlar oldukça yakın bir zamanda yaşanmıştı——
???: “Hey? Şu anda seninle konuşuyorum. Beni duyuyor musun sen?”
Subaru: “S-sen…”
???: “Ah. En azından konuşmayı biliyormuşsun. Böyle davranmayı kesebilir misin? Biri beni görmezden geldiğinde sinirlerim bozuluyor. Çünkü yani, bilirsin…”
Subaru’nun titrek sesini duyduktan sonra kadının gözleri kocaman açıldı ve ellerini göğsünün üzerinde birleştirdi. Ardından yüzünde hafif bir gülümseme belirdi; avını bulan bir yırtıcının sahip olacağı o kana susamış gülümsemesiyle birlikte konuştu.
???: “——Eğer ben seni öldüremeden ölürsen bu Shinigami ismine leke sürer.”
Subaru: “——”
Kadının ikinci saldırısı—— Daha doğrusu ölüm naraları atmaya devam eden kadının ikinci saldırısı, Subaru’nun dürtüsel bir şekilde hareket etmesine neden oldu.
Subaru, Rem’in yastığının yanındaki su dolu kovayı kapıp olabildiğince sert bir şekilde karşısındaki kadına fırlattı. Ona zarar verebileceğini falan düşündüğü yoktu, yalnızca kontrol altında tutması gerekiyordu. Bu esnada kadın, hoşnutsuz bir bakışla kendisine fırlatılan kovadan da etrafa sıçrayan içindeki sudan da ustalıkla kaçmıştı.
Subaru: “Aaahhh!——”
Tam o anda Subaru, kadını belinden yakalayabilmek için alçak bir pozisyondan ona doğru atıldı. Eğer kadını yere düşürerek üstüne çıkabilirse bir şansı olabilirdi. Kafasını tüm gücüyle ezecekti, bunu kesinlikle ama kesinlikle yapacaktı. Şu anda içini kaplayan o öfke ve enerjiyle bunu kolaylıkla yapmaya hazırdı——
???: “——Fazlasıyla tatlı olduğumun farkındayım ama yine de bana sarılmasan olmaz mı?”
Subaru: “Hah!?——”
Kadın, Subaru’nun bu saldırısını zorlanmadan engelledi. Kolayca geri çekilerek Subaru’nun öne doğru eğilmiş hâlinden faydalanıp sağ koluyla başının arkasını kavradı ve suratını kaba kuvvetle birlikte hızla yere bastırdı. Subaru’nun burnu ahşap zemine çarptı, gözlerinin önünde kıvılcımlar uçuşuyordu. Yüzü öyle bir kaba kuvvetle eziliyordu ki bunu yapan şeyin kadının sahip olduğu o ince kollar olduğuna inanamazdınız.
Subaru, dişlerini gıcırdatarak suratı hâlâ zemine bastırılıyorken vücudunun alt yarısını bir shachihoko* gibi büktü. Pek de mükemmel olmayan bir şekilde topuğuyla kadının kafasına saldırdı ancak kadın boştaki eliyle sinir olmuş bir hâlde Subaru’nun saldırısını savuşturdu. Ancak, Subaru’nun düşündüğü oydu ki, kadını kısacık bir süreliğine oyalayabilse dahi bu yeterliydi. Vücudunu bükerek zorlukla kadının elini boynundan çekti ve ayağa fırladı.
(Ç.N: Japon folklorunda kafası kaplan, bedeni sazan balığı şeklinde olan bir hayvan.)
???: “İğrenç, kan ter içinde kalmışsın!”
Subaru: “Sanki çok da umrumda!!”
Subaru sağ elini sallayarak kaşlarını çatmış bir hâlde kendisine bakan kadına bir kez daha saldırdı. Odağı her seferinde kadının vücudunun alt yarısına doğruydu. En azından ikisinin de ayakta durma tekniklerinde* belirgin bir fark yoktu. Kısa bir süreliğine de olsa kadını zorla apartmandan dışarı sürükleyerek Rem’i tehlikeden uzak tutabilirdi. Bu gerçekten kısa bir süre olsa da.
(Ç.N: Ayakta duruş pozisyonundan yapılan judo teknikleri.)
Subaru: “——Hyaaah!”
Ruhsal gücü karşısındaki düşmanınkinden daha üstündü, kadın daha kollarıyla saldırısını engelleyemeden önce Subaru kadını belinden yakalamayı başarabildi. İncecik belini zorla tuttu, düşmanı sertçe kapıya doğru fırlattı ve kadın apartmandan dışarı yuvarlanıverdi. Subaru, üstünlük sağlayabilmek için hızla kadının üstüne çıkmaya çalıştı ancak——
???: “Bu kadar küstah olma!”
Kadın sırtüstü yere düşmeden önce diziyle, kendisine sıkıca tutunmuş Subaru’nun göğsüne vurdu. Kadının uzun ve güzel bacaklarının yaptığı darbe Subaru’nun vücuduna, bağırsakları oyuluyormuşçasına bir acı vermişti. Subaru darbe nedeniyle nefes alamıyordu, aynı anda vücudundaki tüm kemikleri de çatırdıyordu. Kollarıyla kadını tutmaya çalışmasına rağmen sahip olduğu vücut yapısı buna izin vermiyordu.
Aralarındaki çatışma sonucunda yere düşen kişi Subaru oldu. Olduğu yerde debelenerek hızla kalkmaya çalıştı ama kadın çıplak ayaklarını Subaru’nun kafasına yaslayıp iterek olduğu yerde kalmasını sağladı.
Subaru: “G-Git…”
???: “Kalkmaya çalışma, olduğun yerde kal. Bulunduğumuz yerin havasını kirleteceksin, üzerindeki ter uçacak şimdi.”
Subaru kollarını kaldırıp kadının ince ayak bileklerini kavrayarak tutuşunu güçlendirdi. Ancak bu hareketi kadını olduğu yerden bir santim bile kıpırdatamadı. Kadın hâlâ direniyor oluşuna homurdanarak bir kez daha, kolayca kaldırdığı ayağını Subaru’nun suratına indirdi. Defalarca kez burnunu ezdi. İki kez, üç kez——
Subaru: “Uff…”
???: “Bir sapık gibi bana dokunup durmayı kes. Buraya seninle uğraşmaya gelmedim. Şimdi beni dinle ve güzel bir uyku çek.”
Kadın bu sözleri söyledikten hemen sonra dediğini gerçekleştirmek için suratına bir kez daha sertçe bastı, bununla birlikte Subaru da sessizleşmişti. Karşısındakinin bitkin düştüğünü ve çevresinin kan gölüne döndüğünü gören kadın da tatmin olmuş bir ifadeyle arkasını döndü, tekrar apartmana doğru yürümeye başladı.
Amacının Subaru’yla uğraşmak olmadığını söylemişti. Yani kadının derdi aslında Subaru değil——
Subaru: “——Ne yapmaya çalışıyorsun?”
???: “————”
Subaru, ezilmiş burnundan akan kanla her tarafı kan gölüne çevirir hâlde olmasına rağmen tekrar kadının bacaklarına yapıştı. Kir ve kan, kadının beyaz tenini kirletiyordu, bu da bakışlarının mümkünmüş gibi daha da sertleşmesine sebep oldu.
???: “Ellerini üzerimden çek.”
Kadının talebi oldukça net ve açıktı. Bu sırada Subaru’nun nefes alışverişleri gittikçe daha kesik kesik bir hâl alıyordu, kadına cevap vermek için dudaklarından birkaç kelime çıkarabilecek kadar bile gücü kalmamıştı.
Azmini anlaması için zaten tek koluyla tutunduğu kadının ayak bileğine diğer kolunu da sardı.
???: “Beni dinle…”
Kadın saçlarını düzelterek kendisini sıkıca tutan Subaru’ya şaşkınlık içinde baktı. Sıkılmış bir edayla iç çekerek burnundan kanlar akan, yüzü pislik içinde kendisine bakmaya devam eden Subaru’nun suratına diz attı.
???: “Sana ellerini üzerimden çekmeni söyledim ve bir kere daha tekrar etmeyeceğim.”
Kadının indirdiği şiddetli darbe, Subaru’nun kafatasının içindeki beyninin dahi sarsılmasına sebep olmuştu. Öyle ki yaşadığı bu beyin sarsıntısı Subaru’nun bilincini kaybediyormuş gibi hissetmesiyle sonuçlandı. Bu sırada genzinden gelen kanın kadının elbisesine bulaştığını görebilmişti,
Subaru tekrar yere yığıldı ancak kadının gitmesine izin vermedi. Tüm gücüyle bacaklarına sarılmaya devam ediyordu ve ne olursa olsun, yine de gitmesine izin vermeyecekti.
???: “Ölümün ellerimden olacak.”
Subaru: “Haa…”
Subaru, başını onaylamaz bir şekilde salladı. Acı… Yaşadığı acı öylesine alışılmadıktı ki tüm vücudunu baştan aşağı rahatsız ediyor; acımasına, yanmasına, kaşınmasına sebep oluyordu. Tüm bunlardan en çok kafası etkilenmişti. Ezilmiş yüzü, tekmelenmiş vücudu, diz atılmış alt çenesi; karşısındakinin inanılmaz gücü karşısında birden fazla darbe almış tüm vücudu büyük bir acı ve çaresizlik yaşıyordu.
Tehlike çanları olabildiğince yüksek sesle çalarken Subaru’ya ölümün yakın olduğunu hissettiren o korku, ellerinin ve ayaklarının buz kesmesine sebep olmuştu. Görüşü kan ve gözyaşları yüzünden bulanıklaşmışken titremesi gittikçe kötüleşiyordu.
Ölüm resmen gözlerinin önünde duruyordu. Subaru’nun bacaklarına sarıldığı kadın, ölümün ete kemiğe bürünmüş hâliydi. Bu kadın bir Shinigami’ydi.
Ölüm korkutucu ve dehşet verici bir olguydu. Subaru, bu dünyada ölümden korktuğu kadar başka hiçbir şeyden korkmuyordu.
Eğer ölmek istemiyor, kaçıp kurtulmak istiyorsa kadının dediklerine uyup af dilemek yapabileceği en doğru hareket olurdu. Ancak artık bunu da yapamazdı çünkü kadın yapabilmesi için ona olanak tanımıyordu.
???: “——Beni durduramazsın. Ne yaparsan yap elinden hiçbir iş gelmeyen eziğin tekisin.”
Subaru’nun direnişi hiçbir anlam ifade etmiyordu, tutuşuna rağmen kadın tekrar yürümeye başladı. Subaru’yu üzerinden atmakla dahi uğraşmayarak beraberinde sürükleyip apartmana girdi. Sanki Subaru’ya “Karınca kadar bile etmezsin.” der gibiydi. Merdivenlerden yukarı çıktı, eve girerek tatami matına basıp Rem’e doğru yöneldi.
Subaru: “Ahh——”
Subaru, tatami matını ısırarak onu durdurmaya çalıştı ve tatami matının kopmasına neden oldu. Bacaklarını bir kolona uzatarak kadının dizine asıldı, onu zorla geri çekmeye çalışıyordu. Yerlerde sürüklenerek tatami matını çizerken bile direnmeye devam etti. Ne olursa olsun direndi.
???: “Ne zaman pes edeceğini bilmiyorsun, değil mi? Zavallı şey. Hiçbir işe yaramadığın hâlde debelenip durmaktan utanmıyor musun?”
Subaru: “Oooo! Oooo!!”
???: “Çok çirkinsin! Çok, çok, çok çirkinsin! İnanılmaz derecede aşağılık ve zavallısın! Aptal mısın sen!?”
Kadının ettiği küfürlere rağmen Subaru inatla âdeta inatçı bir çocuk gibi başını olumsuz anlamda sallamaya devam etti. Her yerinden kanlar aksa da tüm dişlerini kaybetse de tüm uzuvları kopacak olsa bile yine de kadını durdurmak için her şeyi yapmaya hazırdı. Subaru’nun bu inatçılığı kadının bir türlü aklına yatmıyordu, bu yüzden dilini sinirli bir şekilde şaklatarak——
???: “Buraya intikam almak için geldim ama yine de bir türlü içime sinmiyor! Sadece…”
Kadın güzel yüzünü buruşturarak Subaru ile birlikte futona doğru ilerledi. Futonun üzerinde uyumakta olan Rem’e bakıp avucunu ona doğru çevirdi.
Eğer avcu Rem’e kadar ulaşabilirse kızın uykusu istenmeyen bir şekilde sona erecekti. Bu yüzden Subaru ona acı içinde seslendi—— Hemen ardından kadın hareket etmeyi kesti.
???: “——Ha?”
Elini Rem’e doğru uzatan kadının ağzı sonuna kadar açılmıştı. Sonrasında kaşlarını çatarak acı içinde nefes alıp veren Rem’e uzun uzun baktı, kızı baştan aşağı yavaşça süzdü. Subaru, bu bakışın ne anlama geldiğini anlamlandıramayarak kanlı tükürüğünü yuttu.
Subaru: “Sen… ne…”
???: “Ahhh! Kahretsin! Ciddi misin sen!? Böyle bir şey olmayacak! Bunu yapamam!”
Kadın aniden parlayarak tekrar dilini şaklattı ve tatami matına bir tekme geçirdi. Sonrasında, garip davranışları yüzünden gözlerinin fal taşı gibi açılmasına sebep olduğu Subaru’yu odanın köşesine doğru fırlattı.
Subaru: “Kahretsin…”
Subaru’nun yaptığı dikkatsizlikten anında pişman oldu çünkü dikkatsizliği yüzünden karşısındaki kadın serbest kalmıştı. Tatami matının üstüne düşer düşmez tekrardan hızla ayağa kalkıp kadını yakalamaya çalıştı. Ancak kadın çıplak ayaklarıyla yüzüne saldırmakta gecikmedi.
Subaru: “Ga…”
???: “Sakin ol biraz. Cidden, ne kadar gürültülü bir adammışsın böyle.”
Kadın, attığı tekmenin etkisiyle bağırışı kesilen ve tatami matının üzerine yığılan Subaru’ya şaşkınca baktı. Ardından, kendi güzel ve biçimli olan burnunu işaret ederek konuşmaya devam etti.
???: “Aldığın tüm o darbelerden sonra yüzün gerçekten çok çirkin gözüküyor. Düzeltilebilir mi acaba?”
Subaru: “————”
???: “İnsan olmak gerçekten de berbat bir şey olmalı. Düşünsene, yaralanıyorsun ve izi hep orada kalıyor.”
Kadın bunları söyledikten hemen sonra Subaru ve Rem’e ters ters bakmaya başladı. Subaru, kadının bakışlarından çok da huzurlu bir ruh hâlinde olmadığını anlayabiliyordu. Bu yüzden ayağa kalkması ve kadını zapt etmesi gerekiyordu. Ancak bedeni Subaru’yu dinlemedi——
???: “Demek zaman doldu? Sanırım artık gitmem gerekiyor.”
Subaru: “————”
Aynı anda söylediği şeyleri dinlerken ve kadının kendisini geride bırakışını izlerken Subaru, hissettiği o çaresizlik hissini üzerinden atamıyordu. Kadın artık Subaru ve Rem’e değil, evin kapısı açık olan girişine bakıyordu. Kapıya doğru yöneldi—— tıpkı söylediği gibi, Subaru ve Rem’e hiçbir şey yapmadan.
Subaru: “Bekl…”
???: “Yattığın yerde titreyip seğirirken bu kadar şanssız ve güçsüz olduğun için söylenip durmayı da unutma.”
Subaru kadını durdurmak amacıyla söylemek istediği kelimeleri bir araya getiremedi, kadının sert bir tavırla sarf ettiği son sözlerinin ne anlama gelebileceği hakkında hiçbir fikri yoktu.
Subaru sessiz kaldı, burnundan akan kan altındaki hasırı kana bularken elinden gelen tek şey kadının gidişini izlemekti. Sonrasında, odada bir süreliğine sadece Subaru ve acı içinde nefesler alıp veren Rem kalmıştı——
Halibel: “——Su-san? İyi misiniz? Neler oldu burada!?”
Halibel, ikilinin atlattığı tüm o kaotik duruma oldukça geç kalmıştı. Telaşla kendisine doğru koşan o tanıdık köpek surat tarafından çağrılınca Subaru, olabildiğince kanla tıkanmış burnundan ve ağzından derin bir nefes alarak şöyle dedi:
Subaru: “…Rem’le… ilgilen….”
Subaru’nun son kelimeleri karşısındaki kurt adama bakarken dudaklarından dökülüverdi, en sonunda ise bilincini kaybederek karanlığın içinde kayboldu.

4
???: “Tedavin şimdilik bitti. Şu anda yapman gereken tek şey bol bol dinlenmek.”
Yaşlı şifa büyüsü kullanıcısı Subaru’ya yapması gerekeni söyledikten sonra yüzünde kalan son kan izlerini de sildi. Yaşlı büyü kullanıcısı, çatışma sonrası resmen yarı ölü bir hale gelmiş olan Subaru’yu muayene ettikten sonra tedavisini hızla bitirdi.
Tedavi sayesinde vücudunun her bir bölgesini sarmış olan yaraları artık yalnızca ciddi vücut morluklarına dönüşmüştü, aynı zamanda hafiflemiş burun ağrısı da görmezden gelebileceği bir seviyedeydi. Subaru, en azından ayakta durmakta ya da yürümekte zorlanmayacağı bir hâle gelebilmeyi başarmıştı.
Halibel: “Su-san, nasılsın? İyi misin yoksa kendini ölecek gibi mi hissediyorsun?”
Subaru: “Çenemi sıktığımda sanki tüm vücudum eklem kilitlenmesine girmiş gibi bir acı hissediyorum ama her şeye rağmen hayattayım. Teşekkür ederim… Her şey için teşekkür ederim ama…”
Halibel: “Bekle biraz. Önceliğinin her zaman Rem-chan olduğunun farkındayım ancak kendi durumunu bu kadar kolay bir şekilde arka plana atamazsın.”
Halibel, Subaru’nun ağzında gevelediği son cümlesini bitirmesine izin vermeden omuzlarını silkerek kendi fikrini ortaya attı.
Halibel ikilinin yaşadığı apartmana döndüğünde gördüğü ilk kişi, odanın ortasındaki tatami matını kana bulamış hâlde son bir istek mırıldanarak yerde bayılıp kalan Subaru’ydu. Rem bir futonun üzerinde uyuyordu ve eğer kimin daha acil bir durumda olduğu tartışılacak olsaydı ne yazık ki böyle bir durumda Subaru’nun kazanma şansı dahi olmazdı. Yine de içten içe, Subaru’nun önceliği her zaman Rem’di——
Halibel: “Şunu kesinlikle söyleyebilirim ki Rem-chan her istediğini yapamaz. Ancak bilmelisin ki bu senin için de geçerli. Usta ile birlikte vardığımız en adil karar buydu. Bana borçlandın, değil mi? Bunu göz önünde bulundurursak bana kızmamalısın.”
Subaru: “Sana borçlandım…”
Görevlisi olduğu apartmanda yaşamalarına izin verdiği ve az önce hayatını kurtardığı için—— Halibel’e giderek daha da fazla borçlanıyordu. Üstelik, onu endişelendirmeyi borcunu ödemek olarak görecek kadar da utanmaz değildi.
Subaru: “Pekâlâ. Ama tüm bunları bir kenara bırakırsak Usta, lütfen Rem’e gözünüz gibi bakın.”
???: “Bu işi bana bırakın. Bana yalnızca ayak bağı oluyorsunuz, gidip ön tarafa geçin.”
Yaşlı büyü kullanıcısı ikiliyi başından savarak saygıyla başını eğen Subaru’ya el salladı. Büyücünün söylediklerine kulak veren Subaru ve Halibel, apartmanın ön tarafına ilerlemeye başladılar. Ön tarafa ilerledikleri sırada Halibel, uzun kollarını uzatarak vücut ağrılarından dolayı neredeyse dengesini kaybetmek üzere olan Subaru’nun düşmesine engel oldu.
Halibel: “Hop! Daha dikkatli olmalısın Su-san. Daha yeni yeni kendine gelmeye başladın.”
Subaru: “Sen de hemen telaşlanıyorsun… Ama az önce gerçekten hayatımı kurtardın.”
Halibel: “Dürüst olmak gerekirse Su-san… Bu tamamen yanlış. Bana karşı minnettar hissediyor olmanız canımı sıkıyor. Sonuçta, kadının apartmana saldırabileceğini tahmin edemedim.”
İkili, apartmanın önüne yerleştirilmiş bir bankta yan yana oturuyorlardı. Halibel az önceki cümlelerini söylerken kiserusunu yakmış, içine çektiği duman karanlık gökyüzünde yayılmaya başlamıştı.
Halibel: “Peş peşe saldırmasını beklemiyordum. En azından birkaç gün boyunca saldırmayacağını düşünmüştüm.”
Subaru: “Tahminin çok fena ıskaladı. On ya da yirmi dakika içinde kadınla tekrar karşılaştık.”
Halibel: “Seni odada kanlar içinde gördüğümde şok geçirdim. Aklımdan geçirdiğim tek şey, ‘Su-san’ı tek başına eve geri göndererek hata yaptım. Bir dahaki sefere aynı hatayı tekrarlamamalıyım.’ düşüncesiydi.”
Subaru: “Böyle bir şey bir daha başıma gelmeyecek.”
Halibel: “Sonrasında tam düşmana saldıracaktım ki sen konuştun. Bir anlığına da olsa kalbinin atmayı bıraktığını ve öldüğünü düşündüm.”
Subaru: “…Doğru ya, gerçekten de berbat hâldeydim.”
Halibel: “————”
Halibel gökyüzüne bakmayı bırakarak bakışlarını Subaru’nun yan profiline çevirdi. Aralarında kısa bir sohbet dönüyordu ama Subaru’nun aklının başka yerde olduğu belliydi. Şu anda Halibel’le yaptığı konuşmaya değil, tam arkalarındaki odada muayene edilen Rem’in nasıl olduğuna odaklanmıştı.
En azından kendi bedeni için yaşlı büyü kullanıcısının vücuttaki yaraları iyileştirme becerisine yeterince güveniyordu. Ancak Rem’in vücudunda herhangi bir yara yoktu. Bu içsel bir hastalıktı ya da belki de——
Halibel: “Rem’i üstünkörü incelemiş olmama rağmen yine de bunun bir tür büyü olduğunu düşünmüyorum. Yani merak etme, bunu kara büyü değil de farklı bir şey olarak düşünebilirsin. İçin rahat olsun.”
Subaru: “Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?”
Halibel: “Çünkü kara büyü uzmanıyım. Bu konuda yetkili biri olduğuma göre sözlerime güvenebilirsin.”
Subaru: “Kara büyü uzmanı mı?.. Bu bilginin sohbetimiz arasında kaynamasına izin vermeyeceğim.”
Halibel: “Bu geçmişten kalan uzun bir hikâye. Şimdilik, endişelenmemiz gereken şeyler listesinden bir maddeyi daha silmişiz gibi düşünebilirsin.”
Kendi çapında oldukça şaşırtıcı bir bilgi öğrenmiş olmasına rağmen Subaru, Halibel’in dediklerine itiraz etmedi. Halibel’in kara büyüde uzman olması, normal bir zamanda üzerinde durulması gereken bir konu olurdu ancak Subaru şu anda bu konu hakkında endişelenmiyordu çünkü aklı Rem’deydi.
Halibel’in de dediği gibi, Rem’in hayatını tehdit eden olasılıklardan birini daha elemişlerdi. Hâlâ tamamen rahatlamış hissetmiyordu ama en azından içinin biraz daha ferahladığı söylenebilirdi.
Ve böylece, Halibel’in üflediği duman karanlık gökyüzüne karışıp kaybolana kadar bir süre daha beklediler——
???: “——Sabırla beklediğiniz için teşekkür ederim.”
Subaru: “Usta! Rem, Rem nasıl!?”
???: “Saat çok geç ve içeride uyuyan bir kız var, o yüzden biraz sessiz olun. ——Seninle biraz konuşmam gerekiyor, gel benimle.”
Yaşlı büyü kullanıcısı kapıdan kafasını uzatarak parmağıyla Subaru’ya içeri gelmesi için işaret verdi. Hissettiği sabırsızlık ve her nasılsa biraz da tedirginlik yaratan bu atmosfer Subaru’nun nefesini tutmasına neden olurken yavaşça büyücüyü takip edip odaya geri döndü. Oda, kadınla yaşadıkları o kaotik çatışmadan dolayı hâlâ dağınıktı. Sadece Rem’in uyuduğu futon güzelce düzeltilmişti ve bu, yaşlı büyü kullanıcısının kendi çapında düşünceli birisi olduğu izlenimini veriyordu.
???: “Bana bak, orada ayakta dikilmeye devam eden aptal, kiserunu söndür artık. Kıza zarar vereceksin.”
Halibel: “Sen genelde gereksiz gördüğün şeyleri dillendirmekle uğraşmazsın… Pekâlâ, tamam, anladım.”
Halibel, kendisine sert bakışlar atan yaşlı büyü kullanıcısının dediklerini dinleyerek kiserusunu söndürdü. Bu sırada, Halibel yavaşça girişin dibine otururken Subaru da kendini bir anda Rem’in yatağının yanında bulmuştu. Subaru’nun karşısında oturan yaşlı büyü kullanıcısı, “Pekâlâ,” diyerek boğuk bir sesle konuşmaya başladı.
???: “O zaman ilk olarak iyi haberle başlayalım. Bu kızın baygın olmasının sebebi yaralı olması ya da herhangi bir hastalığı olması değil ve yanılmıyorsam arkandaki aptaldan bunun bir tür lanetle alakası olmadığını da öğrenmişsindir.”
Subaru: “…Evet, öğrendim.”
???: “Kısacası bu, onda hiçbir sorun olmadığı anlamına geliyor.”
Subaru: “Ha? Nasıl yani…”
Yaşlı büyü kullanıcısının söyledikleri Subaru’nun gözlerinin fal taşı gibi açılmasına neden oldu çünkü yaşlı adamın ne demeye çalıştığına anlam veremiyordu.
Adam bir sorun olmadığını söylüyordu ama Rem gözlerinin önünde yere yığılmıştı. Acılar içinde nefes alıp veriyordu ve bunların hepsi doğruydu, Subaru gözleriyle görmüştü. Şimdiyse, belki de tedavi sayesinde, nefes alış verişleri sakindi.
Subaru: “Usta, Rem gözlerimin önünde yere yığıldı. Acılar içinde kıvranıyordu. Onu daha dikkatli bir şekilde tekrar muayene etmelisiniz!”
???: “Sen de arkanda oturan adam gibi aptalın tekisin. Hemen bir sonuca varmaya çalışıyorsun. Konuşmam henüz bitmedi.”
Halibel: “İnsanlara aptal demene gerek yok…”
???: “Sen karışma, aptal. Benim şu anda önümdeki aptala başka bir şey daha söylemem lazım. Az önce söylediklerim iyi haberdi… Şimdi sana daha da iyi olan haberi vereceğim.”
Subaru: “Daha iyi bir haber mi?”
Rem’de herhangi bir sorun yoktu, bu durumda adam daha ne kadar iyi bir haber verebilirdi ki? Subaru, büyücünün bir sonraki sözlerinin netlik sağlayacağını umut ederek sessiz kalmaya karar verdi.
Sonrasında, kısa bir sessizliğin ardından yaşlı büyü kullanıcısı, ağzından çıkacak kelimeleri dört gözle bekleyen Subaru’yla konuşmaya devam etti.
???: “——Omedetaya.”
Subaru: “Ha?”
Subaru, büyü kullanıcısının söylediği kelime karşısında afallayarak iç çekti.
——Subaru, “Omedetaya” kelimesini tam olarak anlayamamıştı. Bir kişinin adından mı bahsediyordu? Ya da bir mekânın adı mıydı? Hangisi olursa olsun, Subaru’nun daha önce duymadığı özel bir isme benziyordu. Ne anlama geliyor olabilirdi ki?
Subaru: “Yani, demeye çalıştığın… Rem, ‘Omedetaya’ sayesinde mi kurtulabildi?”
???: “Hey, zampara. Burada senden bile daha aptal birisi olabilir.”
Yaşlı büyü kullanıcısı, Subaru gergin bir ifadeyle kendisini sorgularken yüzündeki şaşkın ifadeyle birlikte başını kaşıdı. Halibel de büyü kullanıcısıyla aynı şekilde başını kaşıyarak “Pekâlâ,” diye söylendi ve Subaru’nun meseleyi kendi bakış açısıyla anlamasını sağlamaya çalıştı.
Halibel: “Bu haberi daha farklı şekilde vermen gerekmez miydi? Bu şekilde söylediğin için kafasının karışmasına şaşırmadım.”
Subaru: “Kafamın karıştığını söylerken ne ima ediyorsunuz!? Lütfen söyleyin bana! Rem’e neler oluyor…”
Halibel: “Bak Su-san. Yaşlı adam ‘Omedetaya’ derken aslında seni tebrik ettiğini söylemeye çalışıyor. Ayrıca, ben de seni tebrik ederim.”
Subaru’ya tekrar tekrar söylenen ve kafasını karıştıran o kelime; tebrik ederim, daha doğrusu “omedetaya*” aslında şu anlama geliyordu:
???: “Eşin hamile. Yakında baba olacaksın.”
Subaru: “Hamile… Rem hamile mi!?”
(Ç.N: Burada kullanılan kelime “omedetaya” (おめでたや), birinin hamile olması gibi durumlarda kullanılan bir tebrik türüdür. Ancak katakana ile yazıldığından Subaru “omedetaya”nın bir isim olduğunu düşünür.)
Yaşlı büyü kullanıcısının yaptığı açıklama Subaru’yu şok ederken aynı zamanda gözlerinin kocaman açılmasına sebep oldu.
Hamile, omedetaya, tebrik ederim—— Tüm bu kelimeler kafasının içinde dönüp duruyor ve beynini altüst ediyordu. Subaru’nun şaşkınlığı, büyü kullanıcısı Rem’e ciddi bir ifadeyle bakarken dahi sürmeye devam etti.
???: “Bilincini kaybettiği için endişelenme, kendini çok fazla yorduğu için başı dönmüş olmalı. Yeterince dinlendiğinden emin olursan yakında tekrar ayaklanacaktır. Bu sırada kendini bayılacak kadar zorlamanın övünülecek bir şey olmadığını da unutmayın.”
Halibel: “Sonuçta kendini ortalama bir eşe göre çok daha fazla zorluyor. Bu gece olanlardan herhangi bir şey öğrenebilmemiz mümkün değil ancak bu tamamen rahat hareket edebileceğimiz anlamına da gelmiyor.”
Halibel, Rem’in acılar içinde bayılacağı raddeye gelene kadar kendini nasıl yorduğu hakkında bir şeyler mırıldanıyordu.
Bu gece olanlardan hiçbir şey öğrenemeyecekleri doğruydu. Sonuçta hayatları boyunca sürekli bu şekilde bir saldırıya uğramayacaklardı. Yine de düşmanla savaşmış falan da değillerdi, kadın bilmedikleri bir sebepten geri çekilmeye karar vermişti sadece. Bu yüzden Subaru, her şeyin bu şekilde bittiğine de inanmıyordu.
Halibel: “Ama gerçekten de seni kolayca öldürebileceği hâlde öldürmedi, değil mi?”
Halibel’in de dediği gibi, kendisi eve varmadan önce kadının Subaru ve Rem’i öldürmek için bolca şansı olmuştu.
Kadın, Subaru’nun baştan aşağı titremesine sebep olacak kadar düşmanca davranmıştı ama gecenin sonunda yine de hiçbir şey olmamıştı. Son anlarında kadının gözle görülür şekilde sakinleştiği gerçeği de vardı, ölmekten kıl payı kurtulmalarının sebebi tam olarak buydu. Ancak her şeye rağmen kadının asıl amacı hâlâ tam olarak belli değildi.
Halibel: “——Su-san, iyi misin?”
Subaru: “…Ah… Şey…”
Halibel, konuşmaya katılmadığını fark ettiği Subaru’nun omzuna dokunarak yüzüne baktı. Tüm yaşananlardan sonra Subaru sonunda gerçekliğe dönebildi ve gözleri karşısında duran Halibel’in kısık gözleriyle buluştu. Zihni ve kalbi kaos ve karmaşa içerisindeydi.
Halibel, Subaru’nun içinden geçenlere anlam verebiliyor gibiydi bu yüzden yaşlı büyü kullanıcısıyla göz göze gelerek birbirlerine kafa salladılar.
Halibel: “Su-san, biz artık kalkıyoruz. Dünkü kızın bu gece bir daha geleceğini sanmıyorum. Sana söylemek istediğim bir şey var ama yarına kadar bekleyebilir… Usta, sen de bir şeyler söyleyecek misin?”
???: “Eşinin güzelce uyuyup dinlendiğinden emin ol. Gece bitmeden sen de biraz uyuyup dinlenmiş olmalısın.”
Halibel: “Aynen öyle.”
Halibel ve yaşlı büyü kullanıcısı sırasıyla Subaru ile konuştular, Subaru da âdeta bir oyuncak bebek gibi dediklerini sessizce başını sallayarak onayladı. Subaru’nun yavaşça başını salladığını gören Halibel, başını kavrayarak Rem’e dönmesi için zorladı.
Halibel: “Su-san, Rem-chan uyandığında ilk gördüğü kişi sen olmalısın. Anladın mı?”
Subaru: “——A-Anladım.”
Halibel, son cümlesini de söyledikten sonra Subaru’nun gözleri sonunda dalgınca bir noktaya odaklandı. Halibel, Subaru’nun gözlerinin Rem’in üzerinde olduğundan emin olduktan sonra yaşlı büyü kullanıcısıyla birlikte sessizce ayağa kalkarak odayı terk ettiler.
Subaru, yalnızca bu gece bile onlardan sayısız kez yardım almıştı. Ayağa kalkmalı ve onlara kapıya kadar eşlik etmeliydi ancak ne ayağa kalkacak enerjisi vardı ne de ondan bunu yapmasını istiyorlardı.
Yaşanan arbede sırasında düşen kapıyı tekrar yerine koyarak tüm bu zaman boyunca Subaru’ya yardımcı olmuş misafirler sonunda odadan çıktı. Geride kalan Subaru, futonun üzerinde yatan Rem’in sıcak eline sessizce uzandı. Kaos ve karmaşa Subaru’nun zihnini hâlâ oldukça rahatsız ediyordu. Ona dinlenmesini söylemişlerdi ancak Subaru böyle bir durumda uyuyabilecek kadar utanmaz bir adam olsaydı bile yine de sorumsuz davranmayacaktı.
Öncelikle, Rem’in uyanmasını bekleyerek gerçekten güvende olduğundan emin olacaktı. Subaru, başka herhangi bir şey düşünmeden önce bundan emin olmalıydı.
Subaru: “——Rem.”
Subaru kısaca kızın adını seslendikten sonra uyumaya devam eden kızın yüzünü izlemeyi bırakmadı.
Odadaki tek ses, evli çift Subaru ve Rem’in nefes sesleriydi.
5
Aradan birkaç saat geçmiş olmalıydı. Rem tedirgin bir şekilde gözlerini hafifçe araladığında neredeyse şafak sökmek üzereydi.
Rem: “…Subaru… -kun?”
Gökyüzünün rengi sabahın doğuşunu müjdelercesine değişiyor, pencereden odaya belli belirsiz loş bir ışık vuruyordu. Siyahla mavi arasında bir tona bürünmüş odada Rem’in parlak ve açık mavi gözlerinde zayıf bir ışık vardı.
Subaru: “——Mmh. Günaydın Rem.”
Rem’in rüya görüyormuş gibi çıkan sesi Subaru’nun zihninin gerçekliğe geri dönmesini sağladı.
Subaru’nun düşünceleri, Rem’in uyuyan yüzüne bakarak geçirdiği son birkaç saatte oldukça sakinleşmiş ve durgunlaşmıştı.
Kargaşa içinde geçen gün, gece yapılan kalabalık ziyafet, gecenin bir vakti aniden sokağın ortasında ölümle burun buruna gelmesi, zorlukla ulaştığı kendi evde ağır şekilde yaralanması, sonrasında evine gelen yaşlı büyü kullanıcısının söyledikleri… Tüm bunları düşünmeyi bir süreliğine askıya almıştı.
Sanki zihninde tekrar tekrar yer edinen düşüncelere sahipti ve aynı zamanda hepsinden tekrar tekrar kaçıp duruyormuş gibi hissediyordu. Her hâlükârda, düşüncelerine birer cevap aramaktan kaçabilmek için bahane olarak Rem’in uyanmasını beklemişti. Şimdi ise kaçabileceği zamanın sonuna gelmişti, artık bulunduğu durumla yüzleşmesi gerekiyordu.
Subaru: “Rem… şey…”
Rem uykulu gözlerini kırpıştırarak yarı uyanık bir hâlde yavaşça başını hareket ettirdi. Bu sırada Subaru’nun elini tuttuğunu fark ederek neşeyle gülümsedi.
Rem: “Sorun ne, Subaru-kun? Uyurken elimi tutuyordun…”
Rem’in bir çiçeği andıran gülümsemesi yavaşça yerini daha ciddi bir ifadeye bıraktı, uykulu bakan gözleri normal bir biçimde açıldı. Bilinci uykunun etkisinden kurtuldu, dün gecenin anıları algılanabilir bir biçimde zihninde tekrardan yer edinirken düşüncelerini toparladı. Rem, Subaru’nun elini daha da sıkı tutarak panikle doğruldu.
Rem: “S-Subaru-kun, yaralandın mı!? En son bayıldığımı hatırlıyorum ve sonra… Ah, neden…”
Subaru: “Sakin ol Rem. Artık iyiyim. Vücudumda herhangi bir yara da… kalmadı.”
Subaru, saklayıp saklamamak konusunda tereddüt etse de apartmanda yaşanan ikinci felaketi Rem’e anlatmadı. Yaşananların tamamını şeffaf bir şekilde anlatsaydı odada fiziksel şiddete maruz kaldığına dair izler artık fark edilir hâle gelecekti. Gerçi, şu anki loş ışık altında istese de fark edemezdi zaten. Yalnızca şimdilik bazı şeyleri kendine saklamasında bir sakınca yoktu.
Neyse ki Subaru’nun cevabı Rem’de herhangi bir şüphe yaratmadı ve kız rahat bir nefes aldı.
Rem: “Çok şükür. Eğer Subaru-kun’a bir şey olsaydı ben…”
Subaru: “Bunu sesli bir şekilde dillendiriyor olmaktan nefret ediyorum ama hepsi Hal-san, yani Halibel sayesinde. Bize saldıran kişiyle dövüşen oydu.”
Rem: “Ah, anladım. Demek bize Halibel-sama yardımcı oldu. Ona daha sonra teşekkür etsem iyi olur.”
Hafızasının belli bir noktaya kadar yaşanan olaylara hakim olduğu açıktı, Halibel’in yardıma geldiğini hatırladığı anlaşılıyordu. Aslına bakılırsa Rem, bayılmak üzere olduğu ana kadar yaşanan olayları net bir şekilde hatırlıyor gibiydi.
Dudaklarını sıkıca kapatarak “Peki ama…” diye mırıldandı ve devam etti.
Rem: “Sonrasında bana ne oldu…”
Subaru: “Sana…”
Rem: “Hatırladığım kadarıyla Halibel-sama gelmişti ve ben de o sırada seni elimden geldiğince koruyabilmek için alnıma odaklanmış bir hâldeydim. Ancak tam o anda bilincimi kaybettim ve…”
Rem boştaki eliyle alnına, yani boynuzunun çıktığı noktaya dokunarak ince kaşlarını çattı. Kargaşa sırasındaki fiziksel yetersizliği ve bir anda bayılması… Rem, bunlara neyin sebep olduğunu bilmiyordu.
Rem: “Daha önce hiç bu şekilde bayılıp kalmamıştım… Şey, özür dilerim.”
Subaru: “Ö-Özür dilemene gerek yok. Seni korumak için tüm bunları yapan kişi ben olmalıydım. Her seferinde beni kurtarıyorsun… Böyle bir durumda bile hızlı düşünüp hareket edemedim… Gerçekten de acınası biriyim.”
Rem: “Hiç de bile, bu doğru değil…”
Rem’in mahcup tavrı Subaru’nun içinin acımasına sebep oldu ve özür dilemesine karşılık olarak olumsuzca başını salladı. Bu sırada içten içe kendini acımasızca kınıyordu. Artık korkaklık etme lüksü yoktu ve bu, Rem’e daha öncesinde de itiraf ettiği gibi kendi sahip olduğu güçsüzlük ve korkaklık duyguları için de geçerliydi. Rem’in suçluluk duygusunun üzerinde oyalanıyor ve önemli haberleri olabildiğince ertelemeye çalışıyordu.
Rem’in güvende olduğunu doğruladıktan sonra zihninde gezinen düşünceler bir adım öne çıktı—— artık ilerlemek zorundaydı.
Subaru: “Rem, dinle. Gerçek şu ki âniden yere yığılarak bayıldıktan sonra bir büyü kullanıcısı tarafından muayene edildin.
Rem: “——Pekâlâ.”
Subaru’nun yüzündeki kararlı ifadeyi gören Rem, yanakları gerginlikten kasılmış bir hâlde başını salladı.
Subaru, gözlerindeki ciddi bakışla kendisine bir doktor tarafından muayene edildiğini söylüyordu. Rem’in bu durumda gergin olması oldukça doğaldı ancak Subaru -şu anki hâliyle- Rem’in gerginliğine endişelenecek kadar soğukkanlı bir hâlde değildi.
Bir şeyleri nasıl söyleyeceği konusunda birçok kez tereddüt ederek kuru dudaklarını ıslattı. Subaru’nun gerginliğini gören Rem, gözlerini kapatarak konuştu.
Rem: “Subaru-kun, lütfen ağzındaki baklayı çıkar artık. Söyleyeceğin şey ne olursa olsun, kabul edeceğim.”
Subaru: “…Ah.”
Rem: “Çok fazla zamanım kalmadıysa bile son zamanlarımı Subaru-kun’la geçirmek isterim ve…”
Subaru: “——Anlaşılan hamilesin.”
Subaru, Rem’in cümlesini bu kelimelerle yarıda kesti.
Rem: “Ha?”
Rem, kendini ciddi bir hastalığı ya da o tarz bir şeyi olduğu yönünde bir haber almaya hazırladığından dolayı afallamıştı.
Rem, hızla gözlerini açarak şaşkınlıkla Subaru’ya baktı. Subaru onaylayarak başını salladı, bu sırada kuruyan dudakları umrunda değildi ve tereddütünü bir kenara itmişti. Sözlerini tekrarladı.
Subaru: “Rem, karnında bir bebek taşıyorsun. ——Bebeğimizi taşıyorsun.”
Rem: “————”
Subaru’nun tekrarladığı kelimeleri sindirmeye çalışan Rem’in gözleri şaşkınlıktan fal taşı gibi açılmıştı ve Subaru’nun tutmadığı eliyle karnını ovuşturuyordu. Görünüşe göre Rem hâlâ olup biteni algılayamıyordu, yanlış bir teşhis konulmuş da olabilirdi. Duyduğu gerçek o kadar gerçek dışı hissettiriyordu ki.
Rem, artık karnında yeni bir can taşıyordu. Ve bu can, ikisinin bir parçasıydı.
Subaru: “Herhangi bir belirti fark etmiş miydin? Ya da normalden farklı hissettiren herhangi bir şey?”
Rem: “Kısa bir süreliğine ateşlendiğim olmuştu… Ama endişelenecek kadar yüksek değildi… Yorgun oluşumdan kaynaklı olabileceğini düşünmüştüm. Sonunda bir kasabaya yerleşerek rahatlayabilmiştik ve doğal olarak vücudum yorgun düşmüştü… En azından düşüncem bu yöndeydi.”
Rem, Subaru’nun beceriksizce sorduğu soruyu zorlukla cevapladı, cevap vermeye çalışırken boğazı düğümlenir gibi olmuştu.
Subaru, belirtiler apaçık ortadayken Rem’in hafif de olsa geçirdiği ateşli hastalığını kendisine anlatmamasından rahatsız olmuştu ama Rem’in nasıl hissettiğini de anlayabiliyordu. Hayatları yeni yeni düzene girmeye başlarken sağlık problemlerini anlatarak bu anlara gölge düşürmek istememişti. Onun yerinde olsaydı Subaru da aynısını yapardı.
Rem: “Karnımda bir bebek var… Subaru-kun’un… ve benim…”
Subaru: “Normalde olduğundan daha farklı bir durumun içinde olduğun için bayıldın. Her zamankinden çok daha kolay yorulacağın bir durumdasın; aynı zamanda tehlikeye maruz kaldın, gergin anlar yaşadın ve böylece bitkin düştün…”
Rem: “Ö-Özür dilerim.”
Subaru: “Dedim ya, özür dilemene gerek yok. Özür dilemesi gereken tek bir kişi vardı ve o kişi hep bendim.”
Yapmaması gerektiği hâlde Rem’in, iş konusunda kendini fazlaca zorlamasına sebep olmuştu. Hamile olduğunu bilmiyor olsa da bilmemesi elbette bir bahane değildi. Bencillik ederek Rem’i de beraberinde sürüklemişti ve yine kendi beceriksizliği yüzünden Rem’e yük oluyordu.
Sessiz sakin yaşayıp gittikleri sıradan bir hayatları yoktu artık; böylesine tehlikeli bir durumun içerisindeyken bile aslında her şey eskiden olduğu gibiydi.
Subaru: “————”
Tüm bu olanlar için kendini affedemiyordu. Son anlarında bile yerinden kıpırdama gücü bulamayan, karşılarındaki kişinin Rem’e yaklaşmasını dahi engelleyemeyen ve sırf kendilerine saldıran kadın değişken bir ruh hâlinde olduğu için ölmekten kurtulan o zayıf adam. Rem’i sürekli inciten Natsuki Subaru——.
Rem: “Subaru-kun… Şey…”
Subaru: “Ne oldu?”
Rem’in tereddüt içinde söylediği kelimeler kendini hemen ele veriyordu. Subaru, Rem’deki gerginliği fark ettiğinden rahatlatmasını sağlamak için olabildiğince nazik bir sesle konuşmuştu.
Bunu yaparken aklından geçen tek düşünce, Rem’in bunca kez incinmesine neden olduktan sonra onu kendisinden uzak tutmak istiyor oluşuydu. Subaru tüm bunları düşünürken Rem, gergin bir şekilde konuştu.
Rem: “Subaru-kun… ne… düşünüyorsun?”
Subaru: “Ne düşünüyorum… Bununla demek istediğin–”
Rem: “Bizim… bir… çocuğumuz… olacak… Bundan…”
“Pişman mısın?” ——Cümlenin devamında muhtemelen bu tarz bir şey söyleyecekti.
Rem’in çekinerek cümlesini tamamlayamaması ve Subaru’nun aptal gibi davranarak Rem’i en başında bu soruyu sormaya itmiş olması sanki yıldırım çarpmışçasına titremesine sebep oldu.
Subaru aptalın tekiydi. Kelimenin tam anlamıyla aptalın tekiydi hem de. Şu anda Rem’e, hamile olduğu ve yaratıcı tarafından bir çocukla kutsanmış oldukları gerçeğinin dışında da söylemesi gereken başka şeyler vardı. Söylenecek çok şey vardı ama Subaru aptalın tekiydi.
Subaru: “Ben…”
Subaru içgüdüsel olarak bir şeyler söylemek istediği için söze girdi ama kelimeleri toparlamakta zorlanıyordu. Rem, dolmuş gözlerinin ardından içtenlikle Subaru’ya bakıyor, cevabını bekliyordu.
Böyle bir anda, anlık hareket ederek düşüncesizce sözler sarf etmek yapılması gereken en son şeylerden biriydi. Şimdi, zihninde donup kalmış düşüncelerini toparlayarak iç hesaplaşmasını yapmanın tam zamanıydı, hem de tüm bunları Rem’in önünde yapacaktı.
——Rem’in karnında kalbi yeni yeni atmaya başlamış bir can, Natsuki Subaru’nun kanını taşıyordu.
Rem’in karnında usulca büyümekte olan bu minik şeyle ciddi bir şekilde yüzleşmeyi hayal ettiğinde hissettiği ilk duygular——
Subaru: “Düşünelim bakalım. ——Sanırım bu hoşuma gidiyor ve bulunduğum durumdan oldukça memnunum.”
Rem: “————”
Subaru: “Bir çocuğumuz… Bir bebeğimiz olacak. Ve bu… beni…”
Subaru, ilk ve en derin olan duygularıyla yüzleşti.
Şaşırmıştı, aynı zamanda endişeliydi de. Ama daha da önemlisi, coşkulu hissediyordu. Natsuki Subaru, içinde kabaran bu coşkuyu “gerçek anlamda mutlu olmanın ne demek olduğunu ilk öğrendiği an” olarak tanımlıyordu. Kendisi için çok ama çok değerli olan bu kızdan bir çocuk sahibi olacağı düşüncesi Subaru’yu o kadar mutlu ediyordu ki.
Subaru: “——Rem!”
Rem: “Eh!?”
Subaru, göğsünün ağrımasına neden olan o dürtüye yenik düşerek hiç düşünmeden Rem’e sarıldı.
Bu ani hareket Rem’i şaşırttı, Subaru’nun ona çok yakın oluşundan dolayı hissettiği sıcaklık şaşkınlıkla gözlerinin dolmasına neden oldu. Subaru, Rem’e doğru eğilip hissettiği her şeyi kelimelere dökmeyi hedefleyerek kulağına fısıldadı.
Subaru: “Teşekkür ederim, Rem. ——Teşekkür ederim. Gerçekten çok teşekkür ederim, Rem.”
Rem: “Subaru-ku…”
Subaru: “O kadar mutluyum ki. Bir bebeğimiz olacak… Biz bir aileyiz.”
Rem: “——Ah.”
Subaru, uzak geleceğe dair endişelerini bir kenara koyarak o an ne hissediyorsa ve nasıl davranmak istiyorsa öyle davrandı. Söylediği her şey içinde hissettiklerinin birer dışa vurumuydu.
Rem’le bir çocukları olacaktı. Kararagi’de yaşayan ve kendilerine kağıt üzerinde evli diyen o çift gerçekten de bir aile olacaktı.
Rem: “Iıı… hııı…”
Subaru’nun kendisine sarılması üzerine Rem, gergin bir şekilde kollarını Subaru’nun sırtına doladı. İkisi de futonun üzerinde birbirlerine sarılmış hâlde otururlarken Rem dudaklarından ağlamaya benzer bir ses çıkardı.
Bu ağlayış, Subaru’nun giderek büyüyen kaygıyı dağıtan sözlerinin verdiği rahatlamadan kaynaklanıyor olmalıydı.
Subaru: “Teşekkür ederim, Rem.”
Rem: “H-Hayır… hayır, asıl… Asıl ben teşekkür etmeli…”
Subaru: “Teşekkür ederim, Rem.”
Hâlâ birbirlerine sarılmış hâldelerken Subaru, hıçkıran Rem’e minnettarlığını ifade edebilmek için tekrar tekrar teşekkür etti. Rem, Subaru’nun kendisine ettiği teşekkürleri kabul ettiği anda boğazı düğümlendi ve gözlerinden birkaç sıcak yaş aktı.

Subaru’nun göğsündeki o yoğun dürtü önce boğazına, sonra da gözlerine yöneldi; en sonunda tüm vücuduna yayılmasıyla titremeye başladı.
Subaru: “Ah… haha… hahaha…”
Bu dürtü gözyaşlarına ve ardından hıçkırıklara dönüşmeden önce Subaru, bunu saklamaya çalıştı. Gerçi kahkahaları zaten ağlamak üzere olduğunu ele veriyordu, bu yüzden hiçbir şeyi saklayamadı.
O an tek istediği şey, evli bir çift olarak çocuk sahibi olmanın hissettirdiği o kutsal duyguyu Rem’le paylaşmaktı. Çünkü hâlâ düşünmesi gereken kaygılar ve tehlikeler olsa da——
Rem: “Subaru-kun, her şey için teşekkür ederim. ——Seni seviyorum.”
Subaru’nun minnettarlığı ve Rem’in söyledikleri, şüphesiz ki hepsi gerçekti.
#Bu bölümde anlayamadığımız olaylar gerçekleşse de en sonunda ikilimiz güzel bir haberle birlikte birbirlerini sevdiklerini tekrardan söylediler. Bakalım sonraki bölümde neler olacak? Devam edelim!

Çeviri için elinize sağlık