Bölümün ortalama okuma süresi 23 dakikadır. İyi okumalar dileriz.
Bölüm Seçici

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Çevirmen: Bertiel
Ek Düzenleme: Qua
Redaktör: akari
Destekçiler: Donatus, Echi_dna, Akari, Nurullqhx, Atakan Soner, Misertus, shingokuz, Lewysi, Taha Kurt, Künefe, agaligim, Katlicia, Lavedos, God’s Clown, Feylix, Samte, Rusen, Saitama ama jojo referansı, Allen Walker, Kayra Poyraz, LReiN, Ebubekir, Hexa, Arda, Fatih, Drusus Carter, EcBur, ADSA, Rikka Fedaisi, Voi Van Astrea, Lavain, Ahmet B, Selim K.
Destek vermek isterseniz TIKLAYIN!
Discord’a gelmek isterseniz TIKLAYIN!
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Subaru, ek binanın kapısından dışarı âdeta fırlayarak karşısında belli belirsiz bir tebessümle duran adamın önünde kaskatı kesildi.
O an donup kalmak belki de o adamın karşısında verilebilecek en aptalca karardı. Ancak defalarca türlü zorlukların hatta Ölümün bile üstesinden gelmiş Natsuki Subaru’nun zihni, bu adamın yaydığı o tarif edilemez tekinsizlik karşısında bomboş kalmıştı.
Günah Başpiskoposlarına karşı bile hissetmediği türden bir korku… kalbini gırtlağına kadar sıkıştıran o his.
Subaru, Todd Fang’a baktığında tam olarak bunu hissediyordu.
Subaru: “――――”
Kulağına çalınan sesle birlikte içgüdüsel olarak duraksayan Subaru’nun etrafını bir şaşkınlık bulutu sardı.
Onunla el ele tutuşan Beatrice de tıpkı Subaru gibi gözlerini aynı düşmana dikmişti. Onların haricinde Tanza ve Idra da olduğu yerde mıhlanıp kalan Subaru’ya şüphe dolu bakışlar fırlatıyordu.
Subaru’nun aklı bir an önce onları dikkatli olmaları konusunda uyarması gerektiğini söylese de――
Rem: “――Katya-san!”
Subaru titreyen dudaklarını aralayamadan Rem’in tiz çığlığı duyuldu.
Subaru baktığında da Rem’in soluk mavi gözlerinin kapıda duran Todd’a kilitlendiğini gördü. Yoo gözleri tam olarak Todd’un üzerinde de değildi, onun hemen arkasındaydı.
Bakışlarını Todd’dan ayırıp o tarafa çevirmek Subaru’ya zor gelse de bunu yaptığında Rem’in kime seslendiğini anladı.
Todd’un sırtının arkasına gizlenmiş, tekerlekli sandalyede bir kadın vardı.
Kadın, bir yandan Todd’un giysisinin kenarına tutunurken bir yandan da kıvırcık kahverengi saçlarının altından dünyaya şüpheyle bakan gözlerle onlara göz ucuyla bakıyordu. Bu kadın, Rem’in tarif ettiği özelliklere harfi harfine uyuyordu.
Bu başlı başına harika bir haberdi―― Yoo, kadının Todd’un yanında duruyor olması ancak şu anlama gelebilirdi…
Rem: “Ondan uzak durun!..”
Louis: “Uu!”
Anlaşılan Subaru’yla aynı sonuca varan Rem, sesini yükselterek Todd’a öfkeyle baktı. Her daim Rem’in yanı başında olan Louis bile onun bu savaşçı ruhundan cesaret alarak Todd’a doğru hırlamaya başladı.
Todd kendisine has olan bandanasını kaybetmiş, turuncu saçlarını serbest bırakmış olsa da bu durum onun zalimliğinden ve tehlikeli yaratıcılığından zerre bir şey eksiltmemişti.
Bu şartlar altında bile o kadını―― Katya’yı bir kalkan olarak kullanıp Subaru ve diğerlerini kendi emelleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışacağını tahmin etmek hiç de zor değildi.
Ve tabii ki ona boyun eğip dediklerini yapmasının akıbetinin “Ölüm” olacağı, Subaru’nun Todd’la daha önceki kanlı karşılaşmalarından gün gibi ortadaydı.
Subaru: “…Şu an.”
Burada ölürsem ne kadar geriye döneceğimi kestiremiyorum.
İyi mi denilir kötü mü bilinmese de İmparatorluk Başkenti kuşatmasına müdahale etmek, şehir surlarını yarmak ve şehrin içine dalmak gibi bir dizi olayın hiçbirinde Subaru hayatını kaybetmemişti.
Bunun için şükretmesi mi yoksa kahretmesi mi gerektiğini bilemiyordu çünkü Subaru, “Ölümden Dönüş”ün kendisini hangi âna geri yollayacağını da bilmiyordu.
Louis ve Beatrice’le buluşabilmiş, üstüne Rem ve Flop’la yeniden bir araya gelmişti.
Açıkçası durum şüphe uyandıracak kadar yolunda gitmişti zaten. Tam da bu ana ulaşabilmek için kaç kez başa sarması gerekeceğini hesaplamak imkânsızdı.
Yine de――
Subaru: “――Gerekirse yaparım.”
Kimi kurtaracağına, kimin hayatta kalacağına ve kiminle geleceğe yürüyeceğine karar verdiği an, Subaru bunu ne pahasına olursa olsun başaracağına yemin etmişti.
Zaten bu yüzden Gladyatör Adası’ndaki tüm o gladyatörleri kurtarabilmiş ve bugüne dek Pleiades Taburu’nun üyeleri olarak onlarla omuz omuza savaşabilmişti. ――Vazgeçmeyecekti, asla ama asla. Bunun için aşması gereken engel, kalbinin derinliklerine kadar işleyen o korkunun ta kendisi olsa bile.
Böylece Subaru, kurumuş dudaklarını diliyle ıslattı ve kararlı bir hamle yapmak üzereyken――
Katya: “L-Lütfen bekleyin! Yanlış anladınız! Ben kaçırılmadım, Rem!”
Rem: “Katya-san?”
Katya: “Bu bir yanlış anlaşılma… Evet, öyle olmalı! Todd s-sizin düşmanınız değil!”
Katya tekerlekli sandalyesinin tekerleklerini hızla çevirerek öne atılmaya çalıştı, avazı çıktığı kadar bunun bir yanlış anlaşılma olduğunu ve Todd’un düşmanları olmadığını haykırıyordu. Fakat Todd, elini kadının ince omzuna koyarak ilerlemesine mani oldu.
Öne atılma hamlesi yarım kalan Katya, gözleri yaşlı bir hâlde Todd’a ters ters baktı.
Katya: “Dur, n’aptığını sanıyorsun! Farkında mısın? Kendini tehlikeye atıyorsun!”
Todd: “Asıl tehlikede olan sensin. Kafana göre öne atılmasana.”
Katya: “B-Bunu kimin iyiliği için yaptığımı sanıyorsun ya sen!..”
Todd: “Elbette benim iyiliğim için. Ama bu, sevdiğim kadının kendini tehlikenin ortasına atmasını görmezden gelebileceğim anlamına gelmiyor.”
Katya: “Ihh…”
Yüzü kıpkırmızı kesilmiş hâlde Todd’a çıkışan Katya, duyduğu bu sözler üzerine sessizliğe büründü.
Bunun sebebi utanç ya da mahcubiyet değildi; daha çok, Todd’un itirazının aslında onun için endişelendiğini açıkça ortaya koymasıydı.
Subaru bu cümlenin içinde zerre kadar aldatmaca olmadığına, tamamen dürüst bir ifade olduğuna inanmakta güçlük çekiyordu.
Rem: “Katya-san, yoksa o kişi…”
Rem’in nefesi kesilmişti. Korku dolu bir ifadeyle Katya’ya sorusunu yöneltti. Cümlesini tamamlamamış olsa da neyi kastettiği gün gibi ortadaydı.
Belki de tereddütünün ve endişesinin bir göstergesi olarak ince elini Louis’in omzuna koymuştu. Katya, Rem’in bu sorusu karşısında dudağını ısırarak başını salladı.
Katya: “Sana defalarca anlatmıştım ya… Benim şeyim işte o…”
Rem: “Nişanlın.”
Katya: “Evet…”
Başlangıçtaki çekingen ifadesinin ardından Katya, Rem’in sorusunu net bir şekilde yanıtlamıştı.
Bunu duyan Rem’in gözleri titredi, neye uğradığını şaşırmıştı. Subaru da en az Rem kadar şoktaydı, duydukları karşısında âdeta sarsılmıştı.
Subaru: “Nişanlısı…”
İlk karşılaşmalarından bu yana Todd’la ilgili pek de hoş hatıraları olmasa da onun o “nişanlı” hikâyesi, Todd’un delicesine temkinli ve acımasız karakterinden farklı bir yerde duruyordu.
Shudraq köyünün yakınlarındaki ormanlık alana konuşlanmış İmparatorluk Askeri kampındayken Todd, sık sık nişanlısının yanına dönme arzusuyla yanıp tutuşurdu.
Fakat Todd’le yaşanan onca kanlı boğuşmanın ardından, Subaru’nun onun insanlığına dair beslediği son beklentiler de sönüp gitmiş ve bu konu, zihninin bir köşesinde tozlanmaya bırakılmış uzak bir anıdan ibaret kalmıştı――
Subaru: “Harbiden de varmış be…”
Bu sözler; Todd’la ve onun o “sevimli” nişanlısıyla o kadar alakasız, o kadar zıttı ki Subaru kendini tutamayıp mırıldandı.
Subaru’nun bu kendi kendine konuşmasını muhtemelen duymamış olsa da Rem sert bakışlarının ardına gizlediği şüpheyle Todd’u süzüyordu.
Rem: “Siz gerçekten de Katya-san’ın nişanlısı mısınız?”
Todd: “Evet, öyleyim. Demin de dediğim gibi tuhaf bir tesadüf. Katya’yla senin Başbakan’ın malikânesinde birlikte tutulduğunuzu hiç düşünmezdim.”
Rem: “――――”
Todd: “Bana öyle bakmasana. Tabii ki ne ilk tanışmamız iyiydi ne de aramız süperdi ama durum ortada. Artık aramızdaki husumeti bir kenara bırakmalıyız, değil mi?”
Rem’in sessiz bakışları karşısında omuz silken Todd, pişkin pişkin konuştu. Ardından bakışları Rem’den kayıp Subaru’ya kilitlendi.
Subaru nefesini tutarak Todd’un bakışlarını karşıladı. Buz gibi bir ter damlası sırtından aşağı süzüldü.
Ancak――
Todd: “O ufaklığın dediği gibi, di’ mi?”
Subaru: “――Ah.”
Todd’un bir gözünü kırpıp ona göz kırparken sergilediği tavırda düşmanlıktan eser yoktu.
Todd; sözünün arkasında durarak düşmanlığını ve o meşhur temkinliğini bir kenara bırakmış, sanki bu bataklıktan çıkmak için iş birliği teklif etmenin getirdiği bir zorunlulukmuş gibi dostluk elini uzatıyordu.
Flop: “Danna-kun, Oka-san, bu Asker-kun da kim?”
Hem Subaru’nun hem de Rem’in sessizliğe gömüldüğünü gören Flop’un o her zamanki yumuşak ifadesi ciddileşti.
Subaru, hem şu anki kılığından dolayı hem de durumun hassasiyetinden ötürü bu soruya gelişigüzel bir cevap veremedi. Onun yerine Rem, “Onunla,” diyerek söze başladı:
Rem: “Daha önce birkaç kez yollarımız kesişti. Ve her seferinde de canım tehlikedeydi.”
Katya: “Ne…”
Rem; bir yandan Katya’ya bakıyor, bir yandan da hem gerçeği söyleyip hem de en doğru kelimeleri seçmek için büyük çaba sarf ediyordu. Duydukları üzerine Katya’nın gözleri fal taşı gibi açıldı ve hemen yanındaki Todd’a döndü.
Dudakları titreyerek nişanlısını sorguya çekti:
Katya: “D-Doğru mu bu? Todd, sen, Rem’e…”
Todd: “O genç hanımı kastediyorsan doğru. Az önce kendin de söyledin ya, ortada bazı husumetler var diye. Ben sonuçta bir askerim. Bazen silahımı birilerine doğrultmak zorunda kalırım. Bu da o türden, pek de istenmeyen durumlardan biriydi diyeyim.”
Rem: “ ‘İstenmeyen durum’muş. Ne kadar da rahat söylüyorsunuz oysaki!..”
Todd: “Kale Şehri’ndeki olayları diyorsan o zaman yoldaşını bir tehdit olarak görmüştüm. Ondan öncesini diyorsan, ben de herkes gibi sadece emirleri uyguluyordum. Size karşı kişisel bir garezim yok.”
Todd, bunu söyler söylemez belinde asılı duran baltayı kavradı. Bir anlığına Subaru ve diğerlerinin arasında gergin bir hava esse de Todd bir elini hâlâ havada tutarak hiç istifini bozmadan baltayı uzağa fırlattı.
Havada kavis çizen balta yerde kayarak Subarugillerin ayaklarının dibine kadar geldi.
Louis: “Aau.”
Louis baltayı yerden alıp sırayla Subaru’nun ve Rem’in yüzüne baktı.
Baltanın bomba falan olmadığı belliydi. Bu; tamamen silah bırakma, yani iyi niyet gösterisiydi.
Todd, bu gerçeği idrak eden Subaru ve diğerlerine doğru iki elini kaldırıp salladı.
Todd: “Gördüğünüz gibi ben sizin düşmanınız değilim. Sadece, böyle dik dik bakışarak vakit öldürmemiz hepimiz için kayıp olmaz mı, ha?”
Flop: “…Oka-san, bence de yapıcı bir şekilde konuşsak iyi olur. Ne dersiniz?”
Rem: “――――”
Rem, kollarını kendine dolayarak Subaru’ya bir göz ucuyla baktı.
Todd’un ne kadar tekinsiz biri olduğunu, onun ne denli büyük bir tehdit oluşturduğunu ve ondan ne düzeyde sakınmak gerektiğini bilen sadece Subaru ve Rem’di. İşin ilginç yanı Subaru, Flop ve diğerleri Kale Şehri’nde Todd’un saldırısına uğradığında Louis de oradaydı ama ne Louis ne de Flop o anki tehlikenin zerresini yüzlerine yansıtıyordu.
İşte bu yüzden――
Beatrice: “Betty Subaru’nun kararına uyacak, doğrusu.”
Subaru’nun elini tutan Beatrice, onu şu ya da bu yönde etkilemeye çalışmadan sadece karar vermesi için ona cesaret aşıladı.
Sadece o kızcağız değil, Tanza ve Idra da geleceklerini Subaru’nun tercihine bırakmıştı. ――Sadece bu ikisinin ve Todd’un aynı ortamda bulunması bile Subaru’nun kanını dondurmaya yetiyordu.
Mümkün olsa Todd’un varlığını bir an önce onlardan fersah fersah uzaklaştırmak isterdi ama――
Subaru: “…Katya-san, Rem’in arkadaşı demek. Buradan olabildiğince kalabalık ve sağ salim çıkmak istiyorum. Burada birbirimizle dalaşacak vaktimiz yok, diye düşünüyorum.”
Rem: “――Anlıyorum ama…”
Subaru başını öne eğip dudağını ısırdı, Rem de aynı hayal kırıklığıyla dişlerini sıktı.
Fakat Subaru, Todd’u ters bir şekilde reddetmesi hâlinde ne yapacağını kestiremiyordu. Bu, Rem’in de paylaştığı bir korkuydu. Madem buradaydı, onu öylece salıp gidemezlerdi.
Bu resmen ne zaman patlayacağı belli olmayan, pimi çekilmeye hazır bir bombayı göz ardı edememekle aynı şeydi.
Katya: “E-Endişelenmeyin! B-Bu adam acayip dayanıklıdır! Eminim hem bana hem de size, hepimize kaçmamız için yardım edecektir!”
Todd: “Oy, oy, nişanlından Zodda böceğiymiş gibi bahsetmesene.”
Subaru ve Rem’in bu huzursuz hâlini fark eden Katya, acemice Todd’a arka çıktı. Katya’nın bu savunmasına karşılık Todd buruk bir tebessümle elini saçlarının arasında gezdirdi.
Todd: “Her hâlükârda mademki beni aranıza kabul ettiniz, ben de bunun karşılığını vermeliyim. Teşekkürler. Hem bana bu kadar nazik davranan Katya’ya da kendimi kanıtlamalıyım.”
Todd, bunları söylerken güvenilir genç bir adam edasındaydı ve boğazına oturan o kaçınılmaz gerginlik hissiyle boğuşan Subaru’nun hâlini zerre kadar umursamadan aralarına katıldı.
△▼△▼△▼△
――Subaru’nun içinde bulundukları bu vaziyette Todd Fang’ın varlığını reddedememesinin tam üç sebebi vardı.
Birincisi, Todd’un nişanlısı Katya’nın varlığıydı.
Malikânede geçirdiği süre zarfında Rem’le dostane bir ilişki kurmuş gibi görünen bu kadın, ağzı bozukluğunun aksine iyi bir insandı ve Subarugillere karşı bir art niyeti olmadığı açıktı. Anlaşılan Todd’un kişiliğinin derinliklerinde yatan o asıl kimliğinden zerre haberinin olmadığı her hâlinden belliydi ancak Subarugiller burada Todd’u neyle suçlarsa suçlasın; nişanlısına mı yoksa onlara mı inanacağı, sonucu üç aşağı beş yukarı belli olan bir kumardı.
Peki, sırf Todd’dan hazzetmiyorlar diye Katya’yı da yarı yolda bıraksalardı?
Kadının tekerlekli sandalyesi, Subaru’nun vaktiyle Rem için yaptığıyla kıyaslandığında ondan hiç de aşağı kalır bir yanı yoktu. Bütün ağırlığını o sandalyeye verişindeki çaresiz görüntü, onu geride bırakmaya vicdanının el vermeyeceği kadar acıklıydı.
Katya ve Todd, âdeta tek bir vücutmuşçasına birbirine kenetlenmişken Todd’u reddetememeleri gayet doğaldı.
İkincisi, Todd’un geçmişteki tüm eylemlerinin “Ölümden Dönüş” yüzünden önceki denemelerde sıfırlanmış olmasıydı.
Todd, o acımasız doğası ve buz gibi soğukkanlı muhakemesiyle Subaru’yu defalarca kez köşeye kıstırmış, onun canını almıştı. Sadece onun da değil; yeri gelmiş, Subaru’nun gözünden bile sakındığı arkadaşlarının hayatlarını da ellerinden almıştı.
Şu an Subaru’nun yanında olan Flop, Tanza, Idra ve diğerleri geçmiş döngülerin birinde bizzat Todd tarafından katledilmişlerdi.
Subaru’nun Todd’a karşı beslediği bu dizginlenemez nefret ve korku hissinin sebebi de muhtemelen buydu. Todd; bu dünyaya geldiğinden beri karşılaştığı herkesten daha fazla sayıda arkadaşının canını, tam da Subaru’nun gözleri önünde almıştı.
Ne var ki “Ölümden Dönüş” sayesinde tüm bu olaylar “yaşanmamış” sayıldığı için -Todd onlara kılıcını çekmiş olsa bile- o anın ötesinde kalıcı bir zarar vermiş değildi.
Ne Shudraq ormanını kül eden o büyük yangın ne Kale Şehri’ndeki amansız saldırılar ne de Gladyatör Adası’ndaki katliam… bunların hiçbiri yaşanmamıştı. ――Sadece tüm bunları yapabilecek potansiyele sahipti, hepsi o kadardı.
Ve son olarak üçüncü sebepse――
Todd: “――Göğüsten yukarısını hedef alın! Ayaklara saldırmak sadece zaman kaybettirir!”
Subaru: “Çıh, Beatrice!”
Beatrice: “Biliyorum, doğrusu! Minya!”
O keskin sesli talimatla birlikte Subaru ve Beatrice eş zamanlı olarak ellerini karşıya uzattı.
Avuçlarının hedefinde birkaç soluk tenli düşmanlar―― yani zombiler vardı. Mor renkli oklar bedenlerine saplandığı anda kristalleşerek yere devrildiler ve etrafa toz bulutu saçtılar.
Bazıları hayati noktalarına isabet almaktan kurtulmuş olsa da――
Subaru: “Maalesef, gövdeleriniz o hâle geldikten sonra…”
Tanza: “Kafanız sağlam kalsa bile parçalanmaktan kurtulamazsınız.”
Ayakta kalmayı başaran zombiler, Tanza’nın havadan inen topuğunun hedefi oldu. Kristalleşen gövdeleri tuzla buz oldu, dört uzuvları da bedenlerinden koptuktan sonra tamamen etkisiz hâle geldiler.
Zombinin kafası bir yana yuvarlandı ve yenilenme süreci hiç başlayamadan az önce hâlâ sağlam olan başı rengini yitirdi ve kum gibi dağılıp gitti.
Yine de bu manzarayı görmek Subaru’nun yüreğini sızlatmıyor değildi.
Todd: “Sanırım ara sokaklardaki engelleri şimdilik temizledik. Sizin büyünüz bu herifler üzerinde olağanüstü işe yarıyor, sağ olun. Daha ne kadar gücünüz var?”
Beatrice: “…Daha çuvalla var, doğrusu. On bin, belki de yüz bin tane daha haklarım, sanırım.”
Todd: “Harikaymış. Ama yine de gücünüzü gelişigüzel harcamayın. Siz benim can simidimsiniz sonuçta.”
Yollarını tıkayan zombi sürüsünü başarıyla püskürttükleri için övülmek Subaru ve Beatrice’i garip, karmaşık hislere sürüklemişti.
Zombileri böyle tek taraflı ezip geçmek moral açısından iyiydi. Öte yandan, bu takdiri yapan kişinin Todd olması da bir o kadar keyif kaçırıcıydı.
Subarugillerin bu hislerini umursamadan…
Todd: “Katya’yla malikânede buluşmadan önce bu soluk tenli heriflerle epey karşılaştım. Ne düzenli orduya ne de isyancılara benziyorlar, iki taraftan da değiller. Ve iletişim kurmak da imkânsız.”
Flop: “Ah, öyle mi? Ama biz Danna-kunlarla birlikte malikânede hakladıklarımızla konuşabiliyorduk sanki?”
Todd: “Konuşabilmekle iletişim kurabilmek kulağa yakın gelse de aslında tamamen farklı şeyler, değil mi? Sizi dinlemiyorlar, kafalarını ezseniz de koparsanız da ölmüyorlar. Başa çıkması çok meşakkatli düşmanlar.”
Tanza: “Ölmeyen askerler… Tıpkı Schwartz-sama’nın yanındaki çocuğun bahsettiği gibi.”
Zombilerin bu çetin ceviz özellikleri karşısında Flop ve Tanza düşüncelere daldı.
Todd’un görüşlerini dikkate alıyorlardı ki bu, Subaru’nun bile göz ardı edemeyeceği derecede isabetli bir analizdi.
Todd: “Kısacası, bu herifleri pat küt yöntemlerle yenemezsiniz. Kılıçmış, mızrakmış, silahlar falan hepsi sadece bir oyalama. Asıl olay…”
Flop: “…Danna-kungillerin…”
Tanza: “…Büyüsü, di’ mi?”
Todd: “Ben de yanımdaki bir Ruh sayesinde birkaç tanesini kömüre çevirdim, bir daha da ayağa kalkmadılar. Gerçi, normal ateşin de o büyü ateşi kadar etkili olup olmadığını teyit edemedim.”
Subaru: “――――”
Todd: “Ola ki merak ediyorsunuzdur diye söylüyorum; boyundan yukarısına aldıkları darbeler, vücutlarının başka bir yerine aldıkları darbeye kıyasla yenilenmelerini daha çok geciktiriyor. Bacaklarıysa şaşılacak kadar hızlı iyileşiyor, o yüzden hareket kabiliyetlerini kısıtlamayı pek ummayın.”
Todd’un bu tür uyarılarda bulunması, onun gerçek yüzünü bilen Subaru’yu bile hayran bırakıyordu.
Gruba katılma meselesi netleştiği anda Todd; zombiler hakkındaki bilgileri cömertçe paylaşmaya, yol boyunca ne biliyorsa anlatmaya başlamıştı.
Belli ki o da Katya’yla buluşabilmek için tıpkı Subarugiller gibi zombilerin cirit attığı İmparatorluk Başkenti’ni bir uçtan bir uca katetmişti. Bunu başardığına göre Todd’un elinde zombilere karşı etkili stratejiler ve buradan kaçmalarını sağlayacak değerli bilgiler olmalıydı.
İşte bu beklenti, Subaru’nun Todd’u aralarına kabul etmesinin üçüncü sebebiydi.
Subaru: “Gerçi, bu kadarını da beklemiyordum…”
Zombi salgını, Subaru ve ekibi şehir surlarını tırmandıktan hemen sonra patlak vermişti.
Subaru bir anlığına, “Acaba bu salgını biz mi tetikledik?” diye düşünse de cevabını asla bulamayacağı bu korkunç ihtimalin üzerinde durmayıp onu zihninin derinliklerine itti.
Her hâlükârda salgının başlangıcından bu yana geçen sürede, hem Subaru’nun ekibi hem de Todd için keşif yapma süresi aşağı yukarı aynı olmasına rağmen Todd’un hayatta kalmak için topladığı bilgilerin derinliği, Subaru’nunkinden fersah fersah öndeydi.
Sadece zombilere karşı değil; her şeye, herkese ve her yere karşı bu tavrını koruması; Todd’un o anormal karar verme yeteneğini ve icraat gücünü besliyordu.
Rem: “Katya-san, iyi misiniz?”
Katya: “E-Evet, şu tuhaf tipler yüzünden biraz sarsılmam dışında iyiyim… Asıl sen iyi misin?”
Rem: “Priscilla-sama veya Madelyn-san gibi kazanma şansımın olmadığı rakipler çok daha korkunç.”
Katya: “Sinir bozucu şekilde çok soğukkanlısın…”
(Ç.N: Burada sanırsam Katya, Rem kadar soğukkanlı olamadığı için kendine siniri bozuluyor.)
Rem ve Katya, Subaru’nun öncülük ettiği savaş grubunun biraz gerisinde yavaş yavaş ilerlemeye çalışıyorlardı. Rem; Katya’nın tekerlekli sandalyesini iterken Louis de savunmasız ikiliye eşlik ediyor, huzursuzca etrafı kolluyordu.
Hem yolun bozuk olması hem zombi sürülerinden kaçınmak için seçtikleri dolambaçlı güzergâh hem de Idra ve Galewind Atı’nın başını çektiği sahte Veliaht Prenslerin temposu yüzünden pek de hızlı ilerleyemiyorlardı.
Yine de ağır ve emin adımlarla İmparatorluk Başkenti’nin surlarına yaklaşıyorlardı.
Flop: “Danna-kun, neden suratın asık ki? Yoksa hâlâ şu Asker-kun meselesini mi dert ediyorsun?”
Subaru: “Flop-san…”
Subaru’nun yüzündeki o aynı anda hem mutluluk hem de keder barındıran karmaşık ifade, gözlerini bir an bile etraftan ayırmayan Flop’un dikkatinden kaçmadı.
O anlayışlı adam -Flop- Subaru’nun Todd’a karşı gereğinden fazla temkinli olduğunu görebiliyordu―― en azından, şu anda sahip oldukları kısıtlı bilgiyle gerekenden çok daha fazla temkinliydi.
Tabii ki de Flop’a daha önce öldürüldüğünü söyleyemezdi; zira bu, “Ölümden Dönüş”ün tabusuna ters düşerdi.
Subaru: “Flop-san, demin de dediğim gibi…”
Flop: “Şu Asker-kun’un neyin peşinde olduğuna dikkat kesilmemi istiyorsun, değil mi? Biliyorum, biliyorum. Zaten Tanza Hanım da tam da senin istediğin gibi mümkün mertebe onun yanından ayrılmıyor.”
Subaru: “――――”
Flop: “Küçülmüş, yüzün çocuklaşmış olsa da düşünce tarzın olgunlaşmış, hatta fazla ihtiyatlı olmuşsun Danna-kun. Sen her zaman tüm benliğinle kafa yoran birisin, bu da senin en büyük erdemin. Ama bilirsin, Kale Şehri’ni düşürmek için ‘kadın kılığına girelim’ diye öneren o hâlini de seviyordum ben.”
Flop’un o yumuşacık ve nazik tebessümünü gören Subaru önce utandı, ardından buruk bir gülümseme takındı.
Subaru, şu anki çocuksu görünümünden bağımsız olarak kendi orijinal bedenindeyken bile Flop’un “abilik” gücünü iliklerine kadar hissetmişti. Medium’un Flop’a bu kadar saygı duymasına şaşmamalıydı.
Beatrice: “――Hık, Subaru ayaklarımızın dibine bak, sanırım.”
Subaru: “Ayaklarımızın dibine… Ha, uvaağh.”
Tam muhabbetin bittiği sırada Beatrice elinden çekince Subaru ayaklarının dibine—— eğimli zeminden akan ve ayakkabılarının tabanını ıslatan suya baktı.
Kristal Saray’ın ötesindeki o devasa baraj patlamış ve şehre dolan suyun seviyesi ciddi ciddi yükselmeye başlamıştı. Artık düşmanları yalnızca İmparatorluk Askerleri ve zombiler değil, aynı zamanda suydu.
Kaçarken çok oyalanırlarsa eninde sonunda azgın suların altında kalacaklardı――
Todd: “Sular yükselmeden buradan tüyemezsek hepimizin işi biter.”
Yanlarına yaklaşan Todd, Subaru’nun içindeki kriz hissini net bir şekilde kelimelere döktü.
Subaru hafifçe kaskatı kesildi. Todd onun bu tedirginliğini fark etti mi etmedi mi bilinmez ama az önce geri aldığı baltasının ucunu Kristal Saray’a doğru çevirdi.
Todd: “Birinci Sınıf General Moguro’nun Bulut Ejderhası’na karşı hiç şansı yok gibi. Moguro’nun kaybetmesi an meselesi. Bire bir kapışsalardı belki bir şansı olurdu ama ikiye bir kapışmaları resmen ölüm fermanı demek… General yenildikten sonra, düşman ne yapar dersiniz?”
Subaru: “Ne yapar derken… biliyor musun?”
Todd: “Bulut Ejderhası’nı bilmem ama onunla birlikte hareket eden şu uçan ejder binicisi gördüğüm kadarıyla bir ceset. Şu ana kadar gördüğümüz tüm cesetler de bizi fark ettikleri anda saldırıya geçtiler. Başka bir deyişle…”
Subaru: “Zombiler yaşayanları öldürmeye çalışıyor.”
Todd: “Sinir bozucu ama durum tam olarak bu.”
Todd düşünceli bir şekilde başını yana eğdi, Subaru da onun neyi kastettiğini anlamıştı.
Zombilerin amacı, karşılarına çıkan son canlıya kadar herkesi yok etmekti. Bu yüzden de toplu bir katliam yapmanın yolu varsa bunu seçmeleri hiç de şaşırtıcı olmazdı.
Kalenin önündeki o beyaz Ejderha’yla çarpışan taştan dev kaybederse zombiler barajın duvarlarını tamamen yerle bir edecek ve şehri sonu gelmez bir sele boğacaktı.
Bu olursa da Subaru’nun grubu, İmparatorluk Başkenti’nin sakinleri ve hatta dışarıda çarpışan düzenli orduyla isyancı ordunun askerleri… hepsi sulara kapılıp gidecekti.
Todd: “Sinir bozucu bir durum. Ama onlara ‘zombi’ deyişin hoşuma gitti. Bir isim lazımdı. Bundan sonra onlara zombi diyelim gitsin.”
Beatrice: “O zombiler hakkında sen ne düşünüyorsun, doğrusu?”
O ana kadar sessizliğini koruyan Beatrice, aniden Todd’a bu soruyu yöneltti.
“Zombi” kelimesini birkaç kez tekrarlayarak ağzına alıştıran Todd, Beatrice’in sorusu karşısında şaşkın bir ifadeyle:
Todd: “Ne mi düşünüyorum?”
Beatrice: “Şimdiye dek karşılaştığımız zombilerin çoğu tıpkı senin gibi İmparatorluk Askerleriydi, sanırım. Kıyafetlerinden belli oluyor, doğrusu. Kendi yoldaşlarını öldürmek konusunda ne hisse-”
Todd: “Birincisi, onlar benim yoldaşlarım falan değil. Sadece aynı üniformayı giyiyoruz. Öldükleri anda da artık asker sayılmazlar. Onlar yolumuzun üzerindeki baş belası engellerden ibaret.”
Beatrice: “――――”
Todd: “Kimin piyonu olduklarını ya da amaçlarının ne olduğunu tartışmanın, şu an hayatta kalma mücadelemiz için zerre önemi olduğunu sanmıyorum. Bu, kodamanların oturup düşünmesi ve çözmesi gereken bir mesele.”
Todd istifini bozmadan cevabını verdi, Beatrice de bu sohbeti daha fazla uzatmayacağını sessizce belli etti.
Todd, Beatrice’in bu tavrına omuz silktikten sonra tekrar Subaru’ya döndü.
Todd: “Güvenilir bi’ ortağın var ama kendini tükenmiş hissediyorsan onunla dertleşsen iyi edersin. Bazen sadece içinde ne var ne yok dökmek bile insana iyi gelir.”
Subaru: “…Aklımda tutarım.”
Subaru’nun bu keyifsiz cevabının üzerine Todd, “Öyle yap” der gibi bir bakış atıp önden ilerlemeye başladı.
Todd önden gidip gözcülük yapıyor, zombilerin yerini tespit ediyor ve onları nasıl atlatacaklarına dair bir plan çiziyordu; Subaru ve ekibi de bu planı gözden geçirip uygulayarak kaçış rotalarını güvence altına alıyordu. Şimdilik bu sistem tıkır tıkır işliyordu.
Ancak――
Beatrice: “Subaru, kendini tükenmiş hissediyorsan Betty’yle her şeyi konuşabilirsin, sanırım.”
Beatrice, Subaru’nun yüzüne baktığında onun zihnen ne kadar yıprandığını görebiliyordu.
Bu yıpranmışlığın bir sebebi Todd’a karşı sürekli tetikte durmasıydı, bir diğer sebebi de Beatrice’in kullandığı büyünün doğrudan Subaru’nun manasını tüketiyor olmasıydı.
Fakat hepsinden ağır basan psikolojik yük de zombileri “halletmekti”.
Konuşabilen, hayattayken sahip oldukları iradeye benzer bir irade kırıntısı gösteren zombileri yok etmek… canını yakıyordu.
Keşke o da Todd gibi soğukkanlı olup onları sadece yolu tıkayan korkuluklar olarak görebilseydi.
Flop: “Bence bu da Danna-kun’un güzel huylarından biri.”
Subaru: “…Bilmem. Rem ‘Yine mızmızlanıp duruyorsun’ diye kıçımı tekmeleyecek kesin.”
Flop: “Oka-san öyle bir şey yapmaz.”
Subaru: “――――”
Flop: “Yapacağını hiç sanmıyorum.”
Tuhaf bir şekilde Flop’un bu üst üste gelen sözleri ikna ediciydi.
Flop; bu acımasız İmparatorlukta ne kaba kuvvetle ne de sihirle ayakta kalmıştı, o sadece sözleriyle hayatta kalmıştı. Belki de sahip olduğu en büyük silah, onun bu insanlığıydı.
Subaru: “Flop-san sayende biraz kendime geldim be!”
Flop: “Buna sevindim! Malum benim pek bir faydam dokunmuyor, bir de Danna-kun çökerse hiç kurtulma şansımız kalmaz! Ah ama…”
Subaru: “Ama?”
Flop: “ ‘Benim sayemde’ demen, sanırım Elbiseli-chan’ın biraz keyfini kaçırmış olabilir.”
Flop’un bu uyarısıyla Subaru “Ha?” diyerek arkasına döndüğünde orada elini hâlâ bırakmamış olan Beatrice’in, o kocaman sevimli gözlerini kısıp kendisine baktığını gördü.
Bu tepki karşısında Subaru’nun yüzü kaskatı kesildi, diğer yandan Beatrice’in yanakları öfkeyle kızardı.
Beatrice: “Senin için endişelenen Betty’yi böyle görmezden geliyorsun… Oh mis gibi, doğrusu! Subaru yine buldu yakışıklı bir adamı, hemen onunla dost olup Betty’yi unuttu, sanırım!”
Subaru: “Bu ne inanılmaz bir yanlış anlaşılmadır böyle! Yoo, seni ihmal falan etmiyorum, tamam mı? Hem bir kere Flop-san ve Ceci gibiler istisna olsa da Idra ve Weitz pek de yakışıklı sayılmazlar… Gerçi Hiain’ın ayrı bir çekiciliği var.”
Beatrice: “Bahanelerini kendine sakla, doğrusu!”
Beatrice yüzünü hışımla başka yöne çevirince Subaru göğsüne sert bir yumruk yemiş gibi oldu.
Beatrice de onun için endişelenmişti. Flop derdini daha derli toplu ifade etmiş olsa da Subaru kalbinin ta derinliklerinde Beatrice’e karşı bir pişmanlık hissetti.
Ne olursa olsun, buradan kurtulur kurtulmaz kendini tamamen Beatrice’in gönlünü almaya adayacaktı.
Subaru: “Şimdilik, elimden gelen tek şey başını okşamak ya da avcunu ovuşturmak…”
Rem: “…Böylesi bir durumda ne yapıyorsunuz siz?”
Subaru: “Anacım!”
Arkadan gelen sesle Subaru yerinden sıçradı. Subaru’ya şüpheyle bakan Rem, bir yandan hâlâ beline yapışmış olan Louis’i tutuyor, bir yandan da tedirgin gözlerle etrafı süzüyordu.
Rem: “Görünüşünüz değişmiş olsa da huyunuz zerre değişmemiş.”
Subaru: “Oh? Yoksa bu; benim özümü, kim olduğumu anlayacak kadar iyi tanıdığın anlamına mı geliyor?”
Rem: “Düzeltiyorum. Küçük hâliniz eskisinden daha bir pervasız olmuş.”
Subaru: “İşte tam da bu kısmı, ’çocukluğun verdiği rahatlık’ deyip gülüp geçsen keşke.”
Rem’in bu sert yorumları bile ondan bu kadar zamandır ayrı kalmış Subaru için tatlı bir eleştiriydi.
Rem’i huzursuz etmemek için büyük bir özen göstererek bilinçsizce kendini mutlu görünmeye zorladı ve yüzünü toparladı.
Bununla birlikte huzursuz etmek istemediği bir başka kişi daha vardı ki o da…
???: “Şey, Todd başınıza bela açmıyor, değil mi? İşe yarıyor mu bari?”
Rem’in ittiği tekerlekli sandalyeden çekingen bir sesle soran Katya’ydı.
Esaretten kurtulup geri çekilirken kendi ayakları üzerinde Subaru’nun grubuna katılan sahte Veliaht Prenslerin aksine, Katya kendi başına hareket edememenin verdiği derin bir çaresizlik içindeydi.
Hem kendisi hem de Todd için fena hâlde endişeleniyor gibiydi ve nişanlısı Todd’a karşı utangaç bir sevgi beslediği her hâlinden belliydi.
Katya’nın bu samimi kaygısını gören Subaru, bakışlarını Todd’un az önce girdiği sokağın ucuna çevirdi.
Subaru: “Evet, işe yarıyor. Burnu iyi koku alıyor, gözleri de keskin. Talimatları net, çok yardımı dokunuyor.”
Katya: “A-Anladım. İyi o zaman…”
Katya, gözlerini yere indirip rahat bir nefes alarak göğsünü sıvazladı.
Subaru’nun canını sıksa da bunlar Katya’yı rahatlatmak için ağız ucuyla söylenmiş boş sözler değildi, Todd’un şu ana kadarki performansı adilce değerlendirmişti.
Gerçekten de bir asker olarak Todd’un çıkardığı iş kusursuzdu. Kaçmak zorunda oldukları bu mevcut durumda -üstelik bu kadar kalabalık bir grubu hareket ettirmenin zorluğuna rağmen- Todd’un keşifleri ve rota seçimleri hayatta kalmalarına paha biçilmez bir katkı sağlamıştı.
Todd’un zombilere karşı etkili bir saldırı yöntemi yoktu ancak onları, etkili saldırı gücüne sahip olan Subaru ve Beatrice’in hedef tahtası hâline getirmekte tam bir ustaydı. ――Subaru’nun gereğinden fazla zombi haklamak zorunda kaldığı için zihinsel olarak daha fazla yıpranması dışında Todd’un varlığının hiçbir dezavantajı yoktu.
Subaru: “――――”
――Yoo, bir de Katya’yla ilişkisi garip bir noktaya varmış olan Rem vardı. O da -tıpkı Subaru gibi- Todd’un varlığından dolayı aynı zihinsel gerginliği yaşıyordu.
Subaru: “Bu gidişle…”
Acaba gerçekten de hep birlikte, olaysız bir şekilde bu İmparatorluk Başkenti’nden kaçmayı başarabilecekler miydi?
Subaru, işlerin nasıl yürümesini dilediğine dair o cevaplanması imkânsız sorularla boğuşurken――
???: “――Katya, sana daha geride dur demedim mi? Bize yetişmeye çalışma.”
Keşiften dönen Todd, Katya’yı Subaru ve diğerlerinin yanında bulunca nişanlısını uyardı.
Todd’un sözleriyle Katya’nın yüzüne önce Todd’un güvende olduğunu görmenin rahatlaması yayıldı, bu ifade hızla yerini azarlanmış olmanın verdiği karşı çıkma bıraktı ve ardından ifadesi bir kez daha değişti.
Todd’un hâlinde anladığı kadarıyla onu endişelendiren bir şeyler var gibiydi.
Katya: “Todd, bir şey mi oldu?”
Todd: “…Aman ne güzel, hep böyle zamanlarda sezgileri kuvvetli bir kadın oluyorsun zaten.”
Todd, böyle söylenirken elini bandanasız saçlarının arasından geçirdi ve Subarugillere dönerek gördüklerini açıkladı.
Bu――
Todd: “――Hemen ileride epey çetin ceviz bir zombi var. Tepegöz Kabilesi’nden biri. Muhtemelen bugünkü savaşta en çok öne çıkan herif de oydu.”
Böylece konuştu.
#Sonunda ekibimizin bir kısmını toplayıp başkentten kaçmak için Todd ve Katya’yı da yanımızı aldık. Sonumuz hayrolsun… Ve ilk büyük düşmanımızla Tepegözlerden İzmail’le karşılaştık. Peki kendisiyle kapışacak mıyız yoksa yanında geçip gidecek miyiz, tabii yapabilirsek. Bütün bu soruların cevaplarını bir sonraki bölümde almamız dileğiyle sonraki bölümlerde görüşmek üzere!
